Ben sana Anadolu’yu anlatamam, Gidemedim, göremedim, dinleyemedim. Ama İstanbul’u anlatabilirim,
Çünkü dün İstanbul konuştu bana.
Taşınıyoruz evde koliler,
İndirdim baktım kağıtçı,
16-17 yaşlarında,
Götürdüm kolileri, ezdi önce sonra attı arabaya.
Nasılsın dedim, iyiyim abi dedi, cebinden çıkardı bir paket sigara içer misin dedi, uzattı. Daha yeni bulmuş çöpten, valla pis değil abi dedi. O an hatırladı eşit olmadığımızı, utandı.
O utandı, ben utandım,
Onu çalıştıranlar,
Yanından geçerken gözünü kaçıranlar, sokaklara düşürenler,
Utanmadı da,
Hırsızlar utanmadı da,
Eli nasırlılar utandı.
Çalışan, yaşamaya çalışanların yerine.
Okuması gerekirken çöpten sigara bulduğu için mutlu olan ve bu mutluluğu paylaşan çocukların yüzünü kızarttınız, onurlarını çaldınız, onlara çalışmanın onursuz bir şey olduğunu gösterdiniz…
Biraz vicdanın, biraz onurun, biraz insanlığın kaldıysa anla, bu memleketin derdi ne dolar ne euro,
Ne fabrika ne de Ayasofya.
Oy veren, unutan: Bugün çalışmak onursuzluk olmuş daha ne olsun. Bu gençlerin onurunu çalanlardansın sen de, çünkü körsün.
Unuttukça unutan: Hala Don Kişot’un meclisi ele geçireceği günü bekliyorsun. Korkuyorsun. Başkalarının sözlerinin, gözlerinin, adımlarının, hayallerinin ardında saklanıyorsun. Çünkü sen tek başına kalmaktan, like alamamaktan korkuyorsun, polis değil senin deccalın, kabul görmek, takdir edilmek için yaşıyorsun,
Unuttukça daha da unutan: Takipçilerin senin yoldaşın. Kim sen açken sana sofrasını açan, mahallen değil mi sen adımını attın mı seni güvenle saran. Ama sen dünyayı kurtarıyorsun, Starbucks’tan aldığın her kahveyle. Sonra Etiyopya’daki çocuklara bağış yapıyor, karton pipetle doğayı, WWF’ye bağış yaparak Atlas Okyanusu’ndaki balinaları kurtarıyorsun. Memleketini de es geçmiyorsun hani, kahramanına oy vereceksin ve senin sayende, sokakta yanından geçtiğin dilencinin tabağı, kağıtçıların arabaları, esnafın kasası, işsizin cüzdanı, kedinin köpeğin kabı, hepsi dolacak, tek yapman gereken kahramanına oy vermek!
Unutan: Dünyanın kurtarıcısı, bir seferlik unutma, bugün dilenciyi duymayan kahramanlar, yarın sen bağırdığında seni de duymayacaklar. Senin de bu dünyadaki değerin aynı; bir oy, bir gazetenin orta sayfası ya da ana haberin on saniyesi. Bu kadarsın sen, unutma. Meclis’in koltukları dolana kadar varsın… Bir oyluksun. Unutma. Like’lasalar da like’lamasalar da bir oyluksun…
Unutma, unutma hastalığına tutulan; kağıtçı çocukların Ankara’da lobisi olmaz.