Prof. Dr. Aslı Tunç, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda iletişim lisansı ve Anadolu Üniversitesi’nde sinema-televizyon yüksek lisansından sonra iletişim alanındaki doktorasını 2000 yılında Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden aldı. Bir yıl boyunca Amerika’daki aynı üniversitede iletişim kuramları ve küresel iletişim üzerine dersler veren Tunç, çalışmalarını 2001 Eylül’ünde Türkiye’ye döndükten sonra medya ve demokrasi, dijital aktivizm, sosyal medya ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine yoğunlaştırdı. Mart-Eylül 2020’de Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2020 Ağustos -2024 Mart tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı olarak çalıştı. Tunç’un İngilizce ve Türkçe akademik makaleleri, kitap bölümleri ve uluslararası raporları bulunuyor.

Amerikan dizi âleminin en ilginç anti-kahramanlarından biri Dexter. 2000’li yıllara baktığımızda bir solukta sayabileceğimiz Tony Soprano (The Sopranos) ve Walter White‘ın (Breaking Bad) yanına eklenebilecek belki de tek ilginç karakter. 2006 yılında ilk yayına girdiğinde 2013 yılına dek sekiz sezon süreceğini kim bilebilirdi ki? Yedi yıl boyunca her bölümde izleyici onun aslında iyi bir insan mı yoksa dürüst bir yaşam hayali peşindeki bir cani mi olduğu sorusuyla baş başa kaldı. Dexter adeta ince buz üstünde yürüyor, uçurumun kenarında dans ediyordu. Genelde dizilerde sunulan seri katillerin ahlaki kodlardan uzak sadece anlık öldürme dürtüleriyle hareket etmesinin aksine Dexter izleyicinin kafasını karıştırıyordu. Bir kere Dexter’ın kendine göre prensipleri vardı. Asla çocukları öldürmüyordu ve sadece adalet sisteminin dehlizlerinden ceza almadan sızmış katilleri kurban olarak seçiyordu. Dexter adaletin kılıcını kendi eline alırken izleyici de rahatlamak için sempatik bir caniden medet umar hale geliyordu. Üstelik Dexter kurbanını büyük bir titizlikle ve kendine has ritüellerle öldürüyordu; önce kurbanını çırılçıplak soyup bir masaya bağlıyor, onu plastik streç filmle sarıp, kalbine tek bir öldürücü hamle indiriyordu. Bir sosyopatın bu derece çekici hale getirilmesi çok geçmeden büyük tartışmalara yol açtı. Evet, Batman ya da Robin Hood karakterlerine alışıktık ama Dexter düpedüz bir caniydi ve seyirci onun adaletine hayrandı. Ne de olsa hukuk sistemi evrensel anlamda delik deşikti ve kitleleri tatmin etmekten çok uzaktı. Bir popüler kültür anlatısı adeta içimizdeki canavarı ortaya çıkarıyor ve önlenemeyen bir arınmaya (katharsis) yol açıyordu.

 

Kural ve kanun dışı kahramanların çekiciliği elbette yeni değil ancak Dexter adeta el arttırarak şiddeti ana akım televizyona taşıdı. 2013 yılındaki sezon finalinde kendini ölmüş gibi göstererek Oregon ormanlarında yitip gidiverdi. Dexter hayranları ise kız kardeşi Deb’i hastanede öldürmesinden ve küçük oğlunu geride bırakmasından hiç hoşlanmadılar.

 

Ve aradan tam sekiz yıl geçti. 7 Kasım 2021’de Dexter adeta küllerinden yeniden doğarak ekranlara geri döndü. Dexter: New Blood öyküyü Miami’nin parlak güneşinden New York eyaletinin küçük kasabası Iron Lake’e taşıyor. Karla kaplı doğa görüntüleri ve İskandinav suç dizilerini anımsatan gri, kahverengi tonlar eşliğinde Dexter’ın Jim Lindsey adıyla yepyeni bir hayat kurduğunu görüyoruz. Kasabada sevilen, güvenilen biri olmuştur Dexter ve ironik olarak bir silah dükkânında tezgâhtardır, kasaba polisi Angela Bishop ile birliktedir. Bunlar bir seri katil için ne kadar yanlış seçimler olsa da on yıldır şiddetten uzak olduğunu anlarız. Ancak ölen kız kardeşi Deb adeta tek kişilik bir antik Yunan korosu gibi daima onun vicdanının sesi olmayı sürdürmektedir. Deb, Dexter’ın vahşi geçmişinden kalan tek parçadır.

 

Dexter’ın bebekken geride bıraktığı Harrison genç bir delikanlı olarak onu bulduğunda işler iyice karışacaktır. Şiddet eğilimi genetik midir? Oğlu da tıpkı Dexter gibi bir canavar mıdır? Harrison, Dexter’ın kendi özünü anlamak için iyi bir rehber olabilecek midir? Oğlunu şiddet sarmalından çekip çıkarabilecek midir? Arka plandaki anlatım kara mizahı senaryoya iyice yedirir. Tekrar cinayetlere başlayan Dexter’ın iç sesi bize “Ortalığı batırdım, kusura bakmayın. Bu işte biraz paslanmışım” derken hem dizinin verdiği uzun araya hem de izleyicinin olası hayal kırıklığına gönderme yapmaktadır.

 

Bu eli kanlı Robin Hood, masumları koruyup kötülerin cezasını keserken izleyici onu daima kurbanlarından daha sempatik bulur ve şiddeti yargılamaz. Dexter yeni sezonda da gri alanlarda dolaşmayı ve işlemeyen adalet sistemine nanik yapmayı sürdüreceğe benziyor. İzlemek isteyenler diziyi BeIN Connect platformunda yakalayabilir.