Biraz insan, çoğunlukla deli.

 

Kaloriferin dibindeyim. Kalorifer dibinin üstü ya da… Çekyatı açmış, önüne kıvrılmışım. Benim için üçüncü karantina bu, virüse en yakın olduğum karantina hatta… Market siparişi verildi. “Ev” kavramı üzerine düşünüyorum.

Ben doğmadan önce bizimkilerin taşındığı ev, bugün “tek başına yaşayamam” diyebileceğim standartlara sahip. Bu evin bir yatak odası, aynı büyüklükte de bir oturma odası vardı. Eve, kapıdan girdikten sonra yüksek basamaklı merdivenlerle çıkılırdı. Evin banyosu yoktu diye hatırlıyorum; taştan alaturka tuvaleti, bir de mutfağı vardı. Sobayla ısınırdık elbette… Bir gün bir yerlerden bir miktar para temin edilmiş olacak ki, büyükler ‘’Yan binanın üst katına taşınıyoruz’’ dediler. Bunun üstüne, taşıyabildiğim tüm eşyaları elime alıp önce merdivenlerden aşağı, sonra dört kat yukarı çıkardığımı hayal meyal hatırlarım.

Bu evde şartlar, eski eve nazaran daha iyiydi. İki odası değil, üç odası vardı. Girişi dar bir koridor değil de bir oda büyüklüğündeydi. Yüklüğü ve küçük tek balkonlu bir önceki evin aksine, biri geniş biri uzun iki balkonu vardı. Diğer evin tuvaletinden daha büyük ve seramik taşlar olan bir alaturka tuvaleti ve müstakil bir banyosu vardı. Mutfak, banyo ve tuvalete aynı koridordan girilirdi ve bu koridor evin geri kalanından banyo, mutfak ve tuvaleti bir kapı ile ayırırdı. İki sedir, bir soba, bol miktarda yer yatağı, kumandasız bir televizyon, benimle yaşıt bir radyo ve radyonun bir arada bulunması için kullanılan dolap, halılar ve nofrost olmayan bir buzdolabıydı hatırladığım eşyalar.

Bu evde fırınlı ocakla tanıştık. Bir süre sonra çamaşır makinesi alındı. Sene 98’de bugün bile teklemeden çalışan bir nofrost buzdolabı, biri üç kişilik, biri iki kişilik kanepe, iki tane de tekli koltuktan oluşan bir oturma grubu alındı. İki kişinin aynı anda çalışabileceği ve kitaplığı da olan, çekmeceli ve bir dolaplı çalışma masası yaptırıldı. Tuvalet masalı, komodinli bir yatak odası takımı da eklenince; damını da kullanabildiğimiz, kömürlüğü de bulunan ve hatta su kesilmesine önlem olarak iki deposu olan evimizden taşınma zamanı gelmişti. Ben çocukluktan ergenliğe geçerken Galatasaray’ın UEFA Kupası ve Süper Kupa’yı almasının hemen üstüne, eylül ayında yine eşyalar toparlandı. Sedirler, fırınlı ocak, televizyon dolabı ve soba terk edilip 3 + 1 odalı, asansörlü, kaloriferli, daha büyük girişli, daha büyük mutfaklı ve tuvaletli, çamaşır makinesi için ayrı yeri olan, kullanmasak da ebeveyn banyosu bile tasarlanmış eve doğru genişledik. Tuşlu televizyonumuzun yerini alan 55 ekran, kumandalı televizyon da bize eşlik etti.

O evde kalanlarla ve o eve eklenenlerle yol ayrımına 2009 yılında geldim. ‘’Silbaştan’’ dedim ve sadece bir bavul dolusu elbise, bir plastik tabak ve bir plastik kâsenin yanı sıra telefonum ve mp3 player’ım ile birlikte…

313 numaralı oda dediler. İki kişilik yurt odası… Ufak tefek hediyeler geldi. Birtakım kitaplar istifledim kartondan kutular içine. Bir elektrikli semaver ve bir su pompası ile yaşarken oda değişikliği istendi. En alt kata indim. Televizyon kablosu vardı da televizyon neden olmasındı. 55 ekrana tekabül eden lcd tv alındı. Uydu üzerinden yayın sağlayan kurum ile anlaşıldı. Bir plastik leğen alındı, bir de bıçak… Sonra tekrar 313 numaralı odaya dönüş…

Çiğ köfte leğeni, bir tencere falan filan gibi temel gereçler ile büyük taşınmaya hazırlık yaparken ‘’512 numaralı oda’’ dendi. Sami Yen’den alınmış koltuk ile birlikte diğer tüm kişisel eşyalar, hurra iki üst kata doğru yola çıktılar. Sonra okul bitti. Sonra yurt kapandı. İlk defa kendi evim ve kendi eşyalarım oldu. Bir kitaplık, bir çift kişilik yatak, bir raylı gardırop, bir çamaşır makinesi, bir kurutma makinesi, bir bilgisayar, çokça kitap ile geldim kuruldum eve. Ev tamam, taşınma sırası işe geldi.

Bir taşınma ki tuvaletlerde ağlatan… Hiçbir şeyim olmadan bir bilgisayar ile Mecidiyeköy’den Cevizlibağ’a geçti zaman. Bir süre Cevizlibağ’da oyalandıktan sonra, duygusal ve fiziksel birçok sebepten ötürü önümü görmeden yaptım bir kira sözleşmesi ve çıktım yola… Bu defa bir kutu dolusu klasör; klasörlerin içi kâğıt dolu birçok plastik dosya ve bir bilgisayar ile…

Şimdi bilmem ki taşınma sırası nerede? Tüm eşyaların alınması ile daha çok eve benzemeye başlamış evde mi? Yoksa ‘’kutu kutu’’ bile olmayan, sadece ‘’kutu’’ olan klasörden, beş kişiye genişlediğimiz ofiste mi? Hepsinden de önemlisi yeni bir başlangıca, hepsinden de önemlisi yeniden başlamak için yeniden sonlandırmak şart mı? Bilemedim.