Etrafının duvarlarla örülmesi, bir çatısının olması hani derler ya başımızı sokacak bir yer olması yeterli midir bir ev için, yoksa insanın varoluş sürecinde insana değer katan ve onunla değer kazanan, içindekileri var eden bir anlam ortamı mıdır? Her mekân barınağımız olabilir ama acaba evimiz olabilir mi? Ev bizim varoluşumuzun yansıdığı bir ayna mıdır ki duruşunu duruşumuzdan, kokusunu kokumuzdan, havasını havamızdan alır?
Ve belki de en önemlisi acaba ev bizi dışarıda olan biten, yiten, gidenden koruyabilir mi, kapımızı örttüğümüzde kurtulabilir miyiz her şeyden?
İşte Ortadoğu’nun Balzac’ı olarak bilinen ve Mısır edebiyatının önemli yazarlarından Necip Mahfuz da Zamanın Hükmü romanında geleneği temsil eden Saniye Hanım’ın, evini her şeyi yıkıp geçen, dönüştüren, değiştiren zamanın hükmünden korumaya yönelik mücadelesi üzerinden bu sorulara ilişkin cevaplar arıyor. Saniye Hanım biliyor ki ev her sabah kapısının erkenden açıldığı, içindekilerin hayata karıştığı ama akşam olunca yine bir arada aile oldukları yerin adıdır. Ev birleştiricidir, ev dayanışmadır, birlikte, ortak yaşamın mekânıdır.
Romanın ilk sayfalarında evin oturma odasında asılı mutlu aile fotoğrafına vurgu yapılmaktadır, evin hanımı Saniye Hanım da sık sık bu fotoğrafa bakar ve her şeye rağmen gelecekte de bu birlikteliğin ve mutluluğun devam edeceğini düşünür. Ancak hiçbir şey onun umduğu gibi gitmeyecektir. Mısır’da yaşanan siyasi, sosyal gelişmeler, demokrasi denemeleri, İkinci Dünya Savaşı, ekonomik ve kültürel sorunlardan Saniye Hanım’ın gözü gibi koruduğu ailesi de etkilenecektir. Yazar da, bu romanda bir ailenin yaşam tarzı, aile üyelerinin fikirsel yolculuğu çerçevesinde ebeveyn, çocuklar, torunlar nezdinde üç kuşağın değişiminin fotoğrafını Mısır toplumunun 1930-1970 arası siyasi ve toplumsal olaylarının fonunda çekmektedir. Yazar, deklanşöre zamanın ritmine uyarak hızlı basmış, kurgu ve fonda yaşanan olaylarda zaman hızla ilerlemiştir. Fonda adı geçen siyasi gelişmelerin okumayı zorlaştıracağı düşünülmesin, bu olaylarla ilgili detaylı bilgiye sahip olmak gerekmiyor çünkü yazar okuyucusunu, karakterler ve toplumdaki değişime ustalıkla odaklamayı başarmış.
Zamanın Hükmü, dil ve anlatım olarak biçemsellikten ziyade içeriğe odaklanılmış bir roman. Bu yüzden üslupta edebi hüner amaçlanmamış; yalın, sürükleyici bir dil kullanılmıştır.
Yaşanan tüm sarsıcı olaylar aileyi savurmuş, mutsuz etmiş ama Saniye Hanım, azmiyle evi bu olayların dışında tutmayı başarmıştır. Romanın sonunda herkes şimdilik mutsuz. Saniye Hanım evi onarıp eski güzel haline dönüştürebilirse her şeye yeniden başlayıp bir arada mutlu bir aile olabilirler, ev belki de onlara geçmişlerinden güç alarak yeni bir hayata başlamalarını sağlayan bir mekân olur, kimbilir?