Tek kişilik oyunlara giderken hep bir şüphe duyuyor insan, ya sıkıcıysa, konu ilgimi çekmezse diye. Oyuncu Sema Keçik bildiğim bir isim, hayran olduğum bir oyuncu. Mutlaka güzeldir oyun da dedim ve daha ilk cümlelerde tüylerimi diken diken eden replikleri duyunca şahane bir seyre başladığımdan emin oldum. Tek perdelik oyun 1,5 saat sürüyor ve nefessiz izlediğim oyun bitince ilk işim tabii ki yazarın ismini aramak oluyor. Yazar ve yönetmen aynı kişiymiş, sihirli satırları yazan ve yöneten Özen Yula imiş, hissettiklerimiz boşuna değilmiş.
Terk edilmiş eski bir tiyatro salonuna, elinde fenerle gelen kadın oyuncunun anılarını izliyoruz. Delinmiş çatıdan içeri giren martıya ve bize neler neler anlatıyor, anlatmıyor oynuyor. Tam beş hikâye, beş kadın hikâyesi. Sandıktan bulduğu bir şal, bir pardösü onu rolden role sokmaya yetiyor. Bize de hikâyeden hikâyeye Özen Yula cümleleriyle dolaşmak kalıyor.
Lale Devri’nde yaşamış ama belki de hiç olmayan Lale Sultan ve onun hazin aşk hikâyesiyle başlıyor oyun. Sarayda sultan bile olsan kadın olmanın, bir de üstüne dikbaşlı kadın olmanın zorluğunu görüyoruz önce. Elbette saraylar gidip sultanlık bitecek ama kadınların çektikleri bitmeyecek.
Genç yaşta güzel bir mimar hanım oluyor Sema Keçik, acımasız babası ölüm döşeğindeyken ondan sevgilisinin hesabını soruyor. Heyhat, sevgili ölmüş, belki öldürülmüş, baba da yolun sonuna gelmiş. Olsun yine de soruluyor o hesap, seyircinin gözlerini yaşartarak.
Eğlenceli olacağını düşündüğümüz, bir yabancı kadın kılığına giriyor sonra oyuncu. Güney Amerika’da bir ülke ve gelen müfettişlere orada asla işkence suçu işlenmediğini kanıtlarla sunan bir kadın çıkıyor karşımıza. Eliyle koluyla, renkli kostümüyle ve dudaklarını büzerek anlatıyor da anlatıyor, karşısındakileri inandırmaya çalışıyor. Kimsenin inanamayacağı kötü yalanlar bunlar ama biliyoruz ki ülkesini temize çıkarmaya yetecek.
Şoför Hatice oluyor oyuncumuz, kocası ölünce çocuklarını okutmak için direksiyon başına geçen kahraman bir kadın. Yıllarca garipsenmiş, dalga geçilmiş ama sonra kendini kabul ettirmiş herkese. Başka çaresi de yokmuş zaten, çocuklar okuyacak adam olacak. Olmuşlar da, şimdi onlar başlamış, “Anne bırak artık biz sana bakarız’’ demeye. Başka bir hayat bilmiyor ve işine devam ediyor Hatice, duraktaki arkadaşlarıyla.
Son hikâye, evli bir adama âşık şarkıcı bir kadının hikâyesi. 70’li yıllarda yaşanmış bir yasak aşk ve fedakârlık üzerine Şaheser’in anlattıkları. Şaheser üzülen sen olacaksın, biliyoruz ama heyecanla izliyoruz hayatını.
Bizler bu güzel masalları izlerken, Karadenizli müteahhit geliyor sahneye. Tipleme çok hoş, burayı avm yapacak kişi olmasına rağmen gülüyoruz ona. O kadar da fena biri olmamalı ki üst kata bir tiyatro sahnesi yapacağını müjdeliyor. Serkan Bacak canlandırıyor inşaat düşkünü Karadenizliyi, kısa ve dar paçalı pantolonu ve çorapsız giydiği ayakkabılarıyla tam da olması gereken adam olarak.
Mart ayında Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinde oyunu izlemeniz mümkün. Dünya Kadınlar Günü’nün de olduğu bu ay içinde, bu ilginç kadın hikâyelerini kaçırmayın derim.