1966 yılında İstanbul'da doğdu. Üniversite eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi'nde aynı bölümde başladığı yüksek lisans eğitimini tez aşamasında bıraktı ve yirmi altı yıl sürecek iş hayatına geçti. Şimdilerde fotoğraf çekmek, öykü okumak ve yazmak, film izlemek ve filmler üzerine yazmakla uğraşıyor. Aşk Ağustosta Güzeldi isimli ilk kitabı 2020 yılında yayınlandı. İFSAK üyesi, ifsakblog, perasinema ve Mikroscope'ta yazıyor.

 

 

Tıpkı şarkının dediği gibi kadınlar vardır, hem de her yerde. Tüm dertlerimizle, kederlerimizle, sevinç gözyaşlarımızla, mutlu kahkahalarımızla biz varız ve her yerdeyiz. Farklı üç ülkeden kısa filmlerden bahsedeceğim size. Biri Mısır’dan bir hikâye, birisi ülkemizden ve diğeri İran’dan. Bu üç kısa film 7-13 Mart günleri arasında gerçekleştirilen İFSAK 28. Kısa Film Festivali’nde izleyicilerle buluştu. Siz bu satırları okuduğunuzda festival bitmiş olacak ama festival sürecini tamamlayan filmlere internetten ulaşmak mümkün oluyor. Gün gelir de rastlarsanız kaçırmayın.

 

Bir başkası hakkında konuşmak ve onu hiç olmadığı bir duruma sürükleyecek yargıya varmak bazıları için çok kolay olabiliyor. Peki ama bu kişi bir kadının kocasıysa… Sebep olan da bir başka kadın ise… Mariam Hakkında Bilmediklerimiz (What We Don’t Know About Mariam), Mısır’da yıkılan evliliklere bir bakış getirirken erkeğin kadına değişmeyen baskıcı bakışını da irdeliyor. İzleyiciye düşünmek için alan tanıyan bu film yaratıcı ve aktif izleyiciler için. Tam da şarkının dediği gibi, Mısır’da Mariam’ın da susması, boyun eğmesi isteniyor. Hem de konu kendi bedeni ve sağlığı iken. Kanama şikâyetiyle eşi ve kızıyla gittiği hastanede onu muayene eden kadın doktor rahatsızlığının sebebinin rahmindeki prezervatif olduğunu Mariam’a değil de kocasına söyleyince kıyamet kopuyor. Adam karısını sorgusuz sualsiz dövüyor. Daha sonra Mariam’ı muayene eden bir başka doktor ise sorunun düşük yapmaktan kaynaklandığını söylüyor yani Mariam’ın rahminde kalan bir prezervatif parçası yokmuş. Kocanın kadın doktora saldırması, kanamalı eşini dövmesi aslında bir hiç uğrunaymış. Filmin sonunda Mariam’ın yürüdüğü yolda toplumsal baskı mı galip gelecek yoksa Mariam kendi varlığıyla benim de sesim var diyerek kendi alanını mı açacak? Bundan sonrası her izleyicinin kendi deneyimleriyle oluşan hayal dünyasına kalmış.

 

Mısır’dan Türkiye’ye gelelim. Nazlı Elif Durlu kısa filmlerle başlayan sinema hayatına ilk uzun metrajıyla devam ediyor. 2009 yılında yaptığı Güven Bana isimli kısa filmi birçok yarışmada ödül aldı ve birçok festivalde gösterildi. Şoförün erkek olduğu taksilerde kendimi güvende hissetmediğim çok zaman olmuştur. Hele hava karardıysa. Karanlık tekinsiz bir ortam sunar. Eğer yabancı bir şehirdeysem durum daha da gerilimli olabilir. Ya şoför benim bilmediğim bir yoldan gitmek isterse. Aynadan bana bakıp bakmadığını kontrol ettiğim çok olmuştur. Ne yazık ki bazen önyargılı olabiliyoruz. Güven Bana işte böyle bir ana değiniyor. Yaşanan olumsuzluklar sırf kadın olmaktan kaynaklanınca önyargılı oluyoruz. Film on dakikada konuyu dengeli bir akışta ele alarak iyiliklere açılan bir sürprizle ilerliyor. İçimizi ferahlatan umutlu filmlerden biri olarak akılda kalıyor.

 

Şimdi haklarında çokça konuşulan, yazılan İranlı kadınlara geçelim. Birkaç yıl önce (2018 )Tahran’da belgesel film festivaline katılmıştım. Festival organizasyonunda gördüğüm kadın sayısı oldukça fazlaydı. Ne güzel ki kadınlar hayatı seyretmeden hayatın içinde her yerdeydiler. İranlı kadın yönetmenlerin filmlerini de izledik. Onlardan biri Azadeh Moussavi idi. O yıl Finding Farideh filmiyle çok popülerdi. Belgeselin gösteriminde salon izleyicilerle dolup taştı, birçokları filmi izleyemedi. Moussavi o belgeselinde küçük yaşlarda Hollandalı bir ailenin evlat edindiği Farideh’nin kırklı yaşlarında İran’daki gerçek ailesini bulma yolculuğunu anlatıyordu. İFSAK 28. Kısa Film Festivali’nde gösterilen kurmaca türündeki kısa filmi The Visit ise anne ve kızının siyasi suçtan hüküm giymiş babayı hapishanedeki ziyaret gününü anlatıyor. Gerçek bir hikâyeye dayanan filmin can alıcı noktası hapisteki babaya verilmek üzere çektirilmiş fotoğraf. Kadının kocası olmasına rağmen başı açık çektirdiği fotoğrafın erkeğe verilmesi mümkün değil. Öyleyse anne ve kızının birlikte çektirdiği fotoğraf ortadan ikiye yırtılıyor ve sadece çocuğunun fotoğrafı babaya iletiliyor.

 

Azadeh Moussavi ve Nazlı Elif Durlu… Kameralarıyla kadınların dünyasına bir pencere açan iki yönetmen. Mariam; kadın olduğu için sosyal yaşamda kocasının dövme hakkını kendinde bulduğu bir film karakteri. Ben bu satırların yazarı. Kadınız, susmuyoruz, hayatı uzaktan seyretmiyoruz, onun tam da ortasında ve içindeyiz. Barıştan ve güzel olandan, renkli olandan yanayız, farklılıklara saygı duymaktan yanayız. Her türlü savaşa karşı durmak için gücümüzü sanatın yaratıcı gücünden alıyoruz. Topluma şarkılarımızla, şiirlerimizle, filmlerimizle, yazılarımızla, performanslarımızla verdiğimiz mesajlarla biz varız. Varız demekten, bunu dünyaya haykırmaktan korkmuyoruz.

 

Bir kez daha hep birlikte söylüyoruz “Kadınlar Vardır Kadınlar Her Yerde”; yeter ki gücümüzün farkına varalım.