Gece yarısı Şanlıurfa’dan çıktık yola. Araba yolda tatlı tatlı gidiyor. Adım Enes, on dört yaşındayım. Mevsimlik işçi diyorlar bize. Bu yıl Adana’ya pamuğa gidiyoruz. Geçen yıl Ordu’da fındık topladık. Ben beni bildim bileli her yıl bu zamanlar düşeriz yola. Bir lokma ekmek için. Kış kendini hissettirene kadar çalışır didiniriz. Sezon bitince eve döneriz. Babam kışın da inşaatlarda çalışır.
Hiçbir yıl ne okulun açılışını gördüm ne de kapanışını. Biz gittiğimizde okul çoktan başlamış olurdu. Şimdi de daha okul bitmeden düştük yola. Sınıfın yarısından çoğu benim gibi mevsimlik işçi.
Minibüste çoluk çocuk yirmi dört kişiyiz. Gerçi üç keçi ve 10 kadar da tavuk var. Onları sayan yok.
Gündüz kontrol çok olur diye bu saatte çıktık. En küçüğümüz Musa annemin kucağında. Ben ve iki kız kardeşim annemin yanına sıkışmışız. Meryem’in elinde iki sene önce babamın aldığı oyuncak bebeği var. İki yıldır bizimle her yere gelen kırmızı elbisesinin rengi iyice solan bebek. Garibim ona sarılmış uyumuş.
Birdenbire yolda savrulduk. Daha ne olduğunu anlamadan çığlıklar birbirine karıştı. Yuvarlandık.
Daha dün hiçbiriniz bizi tanımıyordu. Yarın sabah ise gazete haberlerinde bizi okuyacaksınız.
“Şanlıurfa-Adana yolunda mevsimlik işçileri taşıyan minibüs şarampole yuvarlandı. Dokuzu çocuk tam yirmi dört kişi hayatını kaybetti.”
Yine keçilerle tavukları saymayı unutmuşlar.