Yirmi yıl kadar önce onunla tanışmıştım. Eşiyle, çalıştığım diş kliniğine gelmişti. Mimar ve solcu olduklarını biliyordum. Mücella hanımın girdiği ortamdakileri etkisi altına alan şahane bir havası vardı. Kendine güvenen, güzel ve düzgün konuşan aynı zamanda da çok komik bir kadındı. Bir geldiğinde, çamaşır yıkarken makineye yok deterjandı, yok kireç önleyiciydi, yok yumuşatıcıydı ve bunların belli ölçülerde konulmasıydı derken olayın kimya problemine döndüğünü söylemişti de ne gülmüştük. Bir başka gelişlerinde ise birkaç gün önce eşi Boğaz Köprüsü’nden geçerken (o zamanlar tek köprü var ve biz ona Boğaz Köprüsü diyorduk, gerçi yine öyle diyoruz) vezneye uzattığı paranın (yine o yıllarda nakit para ödeyerek köprüden geçebiliyorduk) sahte çıktığını ve Memik beyin polisler tarafından karakola götürüldüğünü anlatmıştı. İkisinin de olayı nasıl gülerek anlattığını hatırlıyorum. “Yılların solcusu Memik Yapıcı, kalpazanlıktan tutuklanacaktı neredeyse‘’ demişti Mücella hanım.
Ben çalıştığım yerden ayrıldım, arada haberlerini duydum. Memik Yapıcı’nın kanserle mücadele ettiğini ve Mücella hanımın ona ölünceye kadar gözü gibi baktığını öğrendim. Sonraları onu pek çok kez televizyon ekranlarında, İstanbul ve bu şehrin kıymetli binaları için savaşırken gördüm. Elbette hepimizin onu tanıması Gezi olaylarıyla olmuştur. Yıllarca kapitalizmin dayattığı mimarlık anlayışının, yoksulları, kadınları, engellileri, yaşlıları hiçe saymasına direnmiş bir mimar o. Elbette Emek Sineması için de Gezi Parkı için de elini taşın altına sokacaktı.
18 yıl ceza verildi ve Mücella Yapıcı, çevre etki değerlendirme raporunu yazdığı, Bakırköy Kadın Cezaevi’ne konuldu. Karar açıklandığında çok şaşırdım, nedense olumlu bir duyguyla herkesin beraat edeceğine inanıyordum. Ben ve eminim pek çoğumuz henüz şaşkınlığımızı ve üzüntümüzü atamamışken, Mücella Yapıcı, daha o anda yumruğunu havaya kaldıracak, onurlu yaşlanmak adına söylenmiş en güzel cümleleri söyleyecekti.
“Son sözüm olduğunu düşünmüyorum. Hırsızlık, uğursuzluk, yolsuzluk yapmadım. Yaşamımdan onur duydum. Aynı onuru benim yaşıma gelince sizin de yaşamanızı umuyorum.”