Beni bende demen, bende değilim
Bir ben vardır bende, benden içeru
Yunus Emre
Eşimin, çocuğumun, ailemin ve arkadaşlarımın yanındaki ile içimdeki tekil şahıs çok farklı. Bazen öteki tekil şahısı görecekler diye çok tedirgin oluyorum; ama görmüyorlar iyi ki.
Yalnız kalmaya göreyim, anında yamacımda beliriyor ve bir tek ben görüyorum gizemli siluetini.
Ne zaman arabada yalnız kalsam, direksiyonun başına öteki tekil şahıs geçiyor. Bi’ gazı köklemeler, arkadan gelen araçlara yol vermemeler, en antin kuntin sokaklardan geçmeler… Daha biraz önce çalınan hareketli şarkılar, bir anda en baba parçalarla yer değiştiriyor.
Aklıma Cahit Sıtkı’nın dizeleri geliyor:
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Üstelik Cahit Sıtkı gibi Tecahül-i Arif sanatını kullanmadan yani bir şeyin bilinmiyormuş gibi ifade edilmesine kapılmadan. Resmen tanıyamıyorum içimdeki ötekini.
Evde yalnız kaldığımda da öteki tekil şahıs devreye giriyor. Beni bir güzel odaya kilitleyip ipleri eline alıyor. Önce soluğu buzdolabında alıyor, ne kadar sağlıksız yiyecek içecek varsa salona, televizyonun karşısındaki sehpanın üzerine boca ediyor. Sonra televizyonu açıyor ve sabahtan başlayıp ev hanımlarının beyinlerini uyuşturan kadın programlarına dalıyor saatlerce. İlginç bir zevk alıyor izlerken, dedektif edasındaki program yöneticisinin konuklarına sorduğu sorulardan.
Tek başına yürüyüş yaptığımda da öteki tekil şahısın nefesini ensemde hissediyorum. Olur olmadık güzergahlar çiziyor, iki kolunu havaya kaldırıp kaldırım taşlarının üzerinde yola düşmeden yürümeyi bir maharet sanıyor. Kulaklığından beynine akan şarkıların temposuna göre, o da farklı tempolar tutturuyor.
İzlediği filmlerden esinlenerek bazen katil olmak istiyor, bazen kahraman.
Sürekli çocukluğumu getiriyor aklıma. İstenmeyen çocuktun, annen seni aldıracaktı, ne badireler atlatıp geldin, diyor bu dünyaya. Bunları duymamak için kulaklarımı kapıyorum anneme babama öfke duymamak için. Çocukluğumla barışık olduğumu, geçmişimle helalleştiğimi bir türlü kabul etmiyor.
Çok sonraları şunu fark ediyorum; içimdeki öteki tekil şahıs kitaplardan hoşlanmıyor. Ne zaman raflara yönelip başucuma kitapları toplasam ortadan toz oluyor. Kitapsızın hakkından kitap geliyor. Bu nedenle kendimle baş başa kaldığımda imdadıma kitaplar yetişiyor. Onlar varsa ötekinin esamesi bile okunmuyor.
Her duygunun önemli olduğunu söylüyor Nil Gün, “Duyuların Simyası” adlı kitabında; ama bu duygulardan en sevdiğim olanı kimsenin hayır diyemeyeceği mutluluk değil de, benim mizacıma daha uygun olanı, yani huzur. Huzurlu bir ortamı sağlayabilmek için kitaptan daha iyi bir ilaç bulamıyorum. Kitabın olduğu yerde de öteki tekil şahıs barınamadığı için işte o zaman kendimle bütünleşiyor gerçek huzura eriyorum.