Prof. Dr. Aslı Tunç, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Medya bölümü öğretim üyesidir. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda iletişim lisansı ve Anadolu Üniversitesi’nde sinema-televizyon yüksek lisansından sonra iletişim alanındaki doktorasını 2000 yılında Philadelphia’daki Temple Üniversitesi’nden aldı. Bir yıl boyunca Amerika’daki aynı üniversitede iletişim kuramları ve küresel iletişim üzerine dersler veren Tunç, çalışmalarını 2001 Eylül’ünde Türkiye’ye döndükten sonra medya ve demokrasi, dijital aktivizm, sosyal medya ve toplumsal cinsiyet konuları üzerine yoğunlaştırdı. Mart-Eylül 2020’de Güney Florida Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 2020 Ağustos -2024 Mart tarihleri arasında İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde Rektör Yardımcısı olarak çalıştı. Tunç’un İngilizce ve Türkçe akademik makaleleri, kitap bölümleri ve uluslararası raporları bulunuyor.

Psikoterapi odaları, terapistler, onların danışanlarıyla ilişkileri, edebiyatın, sinemanın ve televizyon dizilerinin merceğinde oldu daima. Kimi zaman komedi kimi zaman gerilim türünde terapi odalarından çıkan popüler kültür anlatılarının sayısı öylesine fazla ki. Genelde ciddi görünümlü mutlaka da bir erkek terapistin “Şimdi bu durum sana ne hissettirdi?” diye sorarak not alması çoktan klişe imgeler havuzuna karıştı. Zihnimize kazınan eski film sahnelerinde neler yok ki? Terapistinin kollarında ağlayanlar mı, terapistine âşık olanlar mı ya da onları öldürmek için şeytani planlar kuran danışanlar mı istersiniz? Radyo programında terapi yapanlar mı? Profesyonel etik çizgiyi kolayca aşıveren ve bunu normalmişçesine sunan terapistler de cabası. Benim kişisel olarak en çok ilgilendiğim, terapistlerin kendi ruh halleri. Bunca travma, trajedi ve ruhsal kırılmayı dinleyen, onları saatlerce göğüsleyen kişinin kendisi.

 

Klinik psikolog ve varoluşçu psikoterapist Dr. Ferhat Jak İçöz’ün ikinci kitabı Kendine Yabancı. Bir Varoluşçu Terapistin Seans Odasından Öyküler bizi bu gizemli dünyaya götürüyor. Bu kitap on farklı kurgusal terapi öyküsünden oluşuyor. Başlıktaki Albert Camus göndermesi ise elbette rastlantısal değil. İnsanın kendine yabancılaşmasının, bir anlamda kendini “öteki” haline getirmesinin varoluşsal bir yolculuğu bu kitap. Terapist/yazar elindeki on farklı kişinin hikâyesini sunuyor bize önce; hiçbir yorum yapmadan, okuru yönlendirmeden ve beklenti yaratmadan. Bu öykülerin hepsi bizi insan yapan deneyimleri içeriyor. Katman katman onların kendileriyle, hayatla ve toplumla mücadelelerine tanıklık ediyoruz. Seans odalarını, hayal kırıklıkları, öfke, suçluluk, kaybolmuşluk ve kimi zaman mutluluk anları dolduruyor. Bu tamamen kurgu karakterlerin anlattıkları belli ki İçöz’ün yıllar boyu yaptığı seanslardan süzülerek gelen birikimin sonucu. Kitapta beni en çok etkileyen, terapistin varoluşçu terapideki rolü. Danışan ile terapist arasındaki ilişki empatik, içten ve destekleyici. Varoluşçu terapi öncelikle duyguların yaşandığı insan ilişkisine dayanıyor. Terapist kendi varoluşunu da ortaya koyarak danışanla el ele veriyor. Danışanın “kendisi” olması ve gerçeklikle baş etmesi için ona yol açıyor. Kierkegaard, Nietzsche, Husserl ve Heidegger’in felsefi derinliğinden güç alarak ilerleyen bu terapi türü, tedaviye gelen kişiyi, “onun kendi dünyası içinde” anlamaya çalışıyor. Bunun için keskin formüller, belirgin model ve kalıplar önermiyor. Aslında varoluşçu felsefenin köklerindeki pek çok düşünce psikoloji alanıyla mükemmel bir biçimde buluşuyor. Bireyler hayatın kaygılarıyla doğrudan yüzleşebilmeli ve insani yalnızlık ve anlamsızlık duygularını durdurmaya gerek duymamalıdır. Batı felsefesi yüzyıllarca insanın yaşadığı anksiyete ve umutsuzluğun kökeninde “kendi dünyalarını kaybetmiş olma” olgusunun yattığı görüşünü paylaşır. Bizler, çağdaş dünyada kendimize yabancılaşmış, hatta kendi dünyamız içinde tutsak düşmüşüzdür. İşte tam da bu noktada İçöz, bir varoluşçu terapistin sorumluluğuyla danışanlarının aldığı kararlarının yaşamlarını değiştirebileceği felsefesi ile hareket ederek, “burada ve şimdi” kavramları üzerine odaklanıyor.

 

Kendine Yabancı, içsel bir ötekileşme hikâyesi. Terapistin de seans odasında tüm insani zayıflıklarını göstermekten çekinmediği, her bir danışanla onun da derinleştiği bir serüven. Onca yüzeysel kişisel gelişim kitap ortamında, didaktik ve kuramsal laflar etmeden, psikoterapi alanına zarafetle ve ciddiyetle yaklaşan bir çalışma.