1997’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Üniversitesi İletişim bölümünden 2020 yılında mezun oldu. Şimdi de Marmara Üniversitesi’nde Sinema yüksek lisans öğrencisi. Edebiyata ve sinemaya çıkan bütün yollara ilgisi var.

“Mutlu bir evlilikten daha büyük bir skandal olamaz” diyor Adam Phillips tekeşlilik üzerine olan kitabında(*). Aragon’un “Mutlu aşk yoktur” sözüne bir misilleme gibi âdeta. Ama Phillips’in böyle bir misilleme niyeti yoktu kuşkusuz bu sözü söylerken. O evliliğe ilişkin bir yargısını belirtiyordu sadece.

Phillips’in bu sözünün yer aldığı kitabı 1996’da yayımlandı. Paul Dano ise Wildlife(Yangın Yeri) isimli ilk uzun metrajını 2018’de çekti. Film, başlarda kendi halinde mutlu ve birbirine karşı anlayışlı bir çiftin hikâyesi gibi gözükse de hikâye ilerledikçe yıkılmanın eşiğinde bir ailenin portresine dönüşüyor. Phillips haklılığını bir kez daha kanıtlıyor. Mutlu aile tablolarının yalancılığına dair elbette.

Film, Richard Ford’un 1990 yılında yayımladığı aynı isimli Wildlife romanından uyarlama. Girdiği işlerde yaşadığı problemler sonucu ailesiyle sürekli şehir değiştiren Jerry Brinson son olarak Kanada sınırındaki Montana eyaletinde bir hayat kurmaya çalışır. Ama çalıştığı golf sahasında üst sınıftan çeşitli insanlarla yakınlık kurması işvereni tarafından hoş karşılanmaz ve kovulur. Eşi Jeanette (34) ve oğlu Joe (14) durumu anlayışla karşılarken Jerry bunu içine sindiremez. Onların iş bulup eve katkı yapmalarıyla kendi çaresizliği arasına sıkışan Jerry, Montana’daki orman yangını söndürme ekibine katılır. Onun gitmesini istemeyen eşi Jeanette durumu bir türlü hazmedemez. Kocasının onları bilmedikleri bir şehirde bir başına bıraktığını ve hatta hayatında başka biri olduğunu düşünür. Hikâyenin geçtiği 1960’ların Amerika’sının politik atmosferi sahnelere eklemlenen radyo sesiyle verilir. Amerikan hükümeti halkına dayanmasını, bu zor günlerin geçeceğini söylemektedir. Tıpkı Brinson ailesinin geçirdiği zor günler gibi, ülke de zor zamanlardan geçmektedir.

Kocası Jerry’nin gidişiyle birlikte büyük bir boşluğa düşen Jeanette hayatını ve kendini sorgulamaya başlar. Yüzme dersi verdiği kursta tanıştığı kentin zengini Warren Miller da bu sorgulamaların kaynağıdır. Jeanette bu zengin, güçlü ve ne istediğini bilen adamdan etkilenmeye başlamıştır. Ve oğlu Joe da bu durumun farkındadır. Jeanette Miller’la kendini yeniden icat etmektedir. Ama bu keşif Joe’nun hiç hoşuna gitmez. Bir şeyleri değiştirme konusunda elinden hiçbir şey gelmeyen Joe, film boyunca bir gözlemcidir. Seyirci de onun gözünden izlemektedir her şeyi.

Oğlunu alıp arabasıyla yangın bölgesine giden Jeanette, Joe’ya yangın için ağaçların yakıt olduğunu, yangından sonra hayatta kalan ağaçlara ise ayakta kalan ölüler dendiğini söyler. Bu metafor aslında yaşadıkları değişim sonrası dönüşecekleri kişinin yaşayan bir ölüden farksız olacağını söyler seyirciye.

Jeanette’in Miller’a zengin olduğu için mi ya da güçlü bir erkek olduğundan dolayı mı bağlandığını seyirci tam olarak anlayamaz. Jeanette hayatında ilk defa istediği şeylerin, arzularının peşine takılmış görünmektedir. Oğluna bir rüyada olduğunu ve neye uyanacağını bilmediğini söyler. Değişim onu da korkutmaktadır.  Tek bildiği Miller’ın kocasının karakterinin tam tersine sahip bir erkek olduğudur. Jeanette oğlu Joe’nun da onu örnek alması gerektiğini düşünmektedir.

Film anlatısının en çok tökezlediği yerlerse Jeanette’in büründüğü bu yeni karakterin kutsal anne mitosuna ihanet ettiği noktalarda kendini belli eder. Jeanette tutkularının peşine takıldığı ya da hayatında başka bir şey denemek istediği dönemde annelik vazifesini ihmal etmektedir. Bu durum yönetmen tarafından onun kötücüllüğünü göstermek için kullanılır. Arzuları için kendini kaybetmiş bir kadın, büyüme sancıları içindeki oğlunun ve ona yaşattığı travmanın farkında bile değildir(!). Jeanette, Joe’nun babasıyla telefonda konuşmasının ardından “Benim kusurlarımı mı çekiştirdiniz” diyerek aslında kendini bir yönden eksik anne olarak gördüğünü ifade eder. Joe’ya “Beni affetmezsen anlarım” dediği kısımdaysa eşinin yokluğunda yaşadığı macera ve arzuları için özür diler. Jeanette yaptığının yanlış olduğunu ve bunun anneliğine zarar verdiğini kabul etmiştir. Böylece hem Joe’nun hem seyircinin affını istemektedir. Artık bağışlayıcı olabileceğini düşünen seyirci, acaba Jeanette yaşadığı krizin tetiklemesiyle çıktığı bu macera için özür dilemeseydi ona nasıl bakacaktı? Belki de bu sorunun birden fazla cevabı var ya da cevabının beklenmesi bile abes kaçacak bir soru. Bunu bilemeyiz.

Filmin sonunda ise babanın yangından dönüşüyle birlikte Jeanette, tanıştığı zengin sevgilisi Miller olsun ya da olmasın Jerry’ye ayrılmak istediğini söyler. Ona göre bu kararı yangınla, eşinin ani gidişiyle ilgili değil kendiyle ilgili bir durumdur. Ne olursa olsun çıktığı bilinmez yolda denemeye devam etmek istemektedir, Joe’nun yaşadığı hayal kırıklığına ve Jerry’nin erkeklik krizine rağmen. İkisi de artık zorlu olsa da bu evliliğin bitmek zorunda olduğunu ve zaten bitmiş olduğunu kabullenirler.

Joe’nun çalıştığı fotoğrafçıda anne babasının portresini çekmeye çalıştığı sahnede, verdikleri poz anında hem birbirlerine bu kadar yakın hem nasıl bu kadar uzak olabildiklerine şaşırırlar. Kaçamak, zoraki gülüşte ve poz anında bu farkındalığın izleri görülür.

Bu anı belki de en iyi açıklayabilecek yine Phillips’tir: “Çiftler daima birbirleridir zaten. İşte bu nedenle kimse kimseden gerçekten ayrılmaz. Ve elbette bu nedenle, kimse hiçbir zaman tam olarak birlikte değildir.”

(*) Alıntıların Yapıldığı Eser: Tekeşlilik, Sadakat ve İhanet Üzerine Aforizmalar, Adam Phillips, Metis Yayınları, 2018