Sabah babamın öksürüğünün sesine uyandım. Yine sigara içiyordu belli ki… Onca yıl maden ocağında çalış, yetmez gibi bir de onca senedir kömürlü bir binada kapıcılık yapıyor. Sığınaktan bozma kapıcı dairesinin iç gıcıklayan demir kapısını kapatırken babam, apartmanın sabah servisine gitmek üzere olduğunu anlamıştım. Hemen yatağımdan kalkıp elimi yüzümü yıkamak için lavabonun yolunu tuttum.
Annem yine her zamanki gibi, evlere gündeliğe gitmeden önce kahvaltıyı masaya hazırlayıp işe gitmişti. Bir gün şu kadının hakkını ödeyebileceğim bir an olabilecek mi diye kendimi düşünmeden alıkoyamıyorum… Yetmiyordu, bu hayat pahalılığında yaşamak için çok daha fazlası gerekiyordu. Bizimkisi yaşamak değildi zaten, olsa olsa hayatta kalma mücadelesi…
Ben mezun olayım diye günde iki evi bile temizlediği oluyordu anacığımın. Her ne olursa olsun, başımı her okşadığındaki yüzüme bakan o melek gözlerindeki ışığı görmek bana huzur veriyordu… Bir iki yudum alıp çıktım evden. Yerin eksi birinci katından zemine doğru mermer desenli merdivenleri adımlarken, her gün kendime aynı cümleleri kuruyordum! Bu kısır döngü içinde, bu zindan benim kaderim olmayacak!
Bir gün gelecek ve penceresinden içeri güneş giren bir evin içinde annemin duası, babamın gölgesinde huzur bulacağım… Annem gibi sevecek bir kadına, babamın gölgesi gibi çocuklarıma huzur vereceğim bir aile kuracağım…