Yıllardır uzaktan bakıp iç geçirdiğim Moda İskelesi’ne doğru direksiyon sallarken bugün, içim kıpır kıpır, güzel bir şey olacağını hisseder ve dalgalanır ya ruhu insanın, öyle kıpır kıpır işte!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı öyle güzel bir restorasyon çalışması yapmış ki “İşte budur!” dedirtiyor. İskelenin başarıyla yenilenen dış yapısı ve iç mimarisi, ziyaretçilerine iyi geliyor. Yapının genel havasında öyle hoş bir hâl var ki, sınırlarından içeri adım atar atmaz, ilkin ne tarafa yöneleyim, şaşırıyorum. Açık havada, kendisini yaz mevsimine ait sanan şu sonbahar günü, püfür püfür esen rüzgâra yarenlik yapan masalardan birine mi oturayım önce? Veya hemen şuradan, iskelenin girişindeki şu nezih kafeden bir kahve alıp keyfimle kâhyasının gönüllerini mi fethedeyim? Yoksa yukarıdaki kütüphanede, enfes manzarayı da önüme katarak bir güzel çalışayım mı? Ya da alayım kahvemi, çıkayım terasa ve bırakayım kendimi saatlerin akışına… Sahi, nereden başlayayım bu iskelenin tadını çıkarmaya? Bilemiyorum. Gerçekten bilemiyorum. Bu kararsızlık anında, mermer basamakların yanı başına konulan ve yapı hakkında genel bilgi veren tabelayı okuyarak mekânın tadını çıkarmaya başlıyorum:
Kadıköy’ün simgelerinden biri olan Moda İskelesi, İstanbul’un en eski iskeleleri arasında yer alıyor. Tarihî iskele, 35. Osmanlı padişahı Sultan Mehmet Reşat (1844 – 1918) döneminde, Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın öncülerinden mimar Vedat Tek tarafından tasarlandı. Kitabesinde Osmanlıca “Moda 1335” yazılı olan yapının, 1916 – 19 yıllarında inşa edildiği düşünülüyor.
Neo – Klasik tarzdaki yapı, dört cephesindeki farklı tasarımlar ve pencere alınlıklarındaki zarif çini süslemelerle hafızalarda yer edindi.
Yapıldığı tarihten itibaren iskele olarak kullanılan Moda İskelesi, 1937 yılında şiddetli bir lodos fırtınasında ağır hasar gördü. Uzun bir dönem kapalı bekleyen iskele, gördüğü onarımlarla birlikte 1964 yılında yeniden hizmete açıldı. Zamanla yolcu sayısının giderek azalması sebebiyle, 1980’lerde âtıl duruma düşen iskele; farklı dönemlerde hayata geçirilen restorasyon çalışmalarının ardından yeni işlevler de kazandı. Su sporları kulüpleriyle anılagelen yapı, günümüze dek restoran olarak da hizmet verdi.
İBB Miras tarafından 2021 yılında başlatılan restorasyon ve yeniden işlevlendirme projesi ile Moda İskelesi’nin, tekrar iskele işlevi kazanması, eş zamanlı olarak kitap – kafe ve kütüphane programlarıyla kamusal bir alana dönüştürülerek şehre kazandırılması amaçlandı.
Mermer merdivenden yukarı, kütüphaneye doğru çıkarken manzaraya doyamıyorum. Şu karşıdaki bina, Moda Deniz Kulübü değil mi? Evvel zaman içinde, aynı manzaraya oradan bakan Atatürk, İsmet İnönü, İngiltere Kralı VIII. Edward, İran Şahı Rıza Pehlevi ve Irak Kralı Faysal da acaba böyle büyülenmişler miydi benim gibi?
Kütüphanenin içindeyim şimdi. Mekân öyle çok büyük olmasa da tertemiz ve aydınlık. Etraftaki bitkiler de plastik değil, ne güzel… Fakat rahatsızlık verici bir durum fark ediyorum: Terasa çıkmak isteyenler, kütüphanenin içinden geçiyor! Ortalık pazar yerine dönmüş resmen ve okuduğuna odaklanmak -hele de kulaklıkların yanında değilse- ne mümkün!?! Bir kütüphanede olduğuma bin şahit gerek şu an! Görevli Ekrem Kaykı’ya şikâyetimi dile getiriyorum. Bir şey diyemiyor ama gözleriyle bana hak veriyor. Bir de, kitaplıklarla çalışma masalarının arasında hiç boşluk yok gibi! Masalarda oturanlara rahatsızlık vermemek için kitapları değil elinize almak, onlara yanaşamıyorsunuz bile! Bu da fena. Mekânın kütüphane olarak tek avantajı, buradan ayda üç kitap ödünç alınabilmesi. Öğrenciler için müthiş bir fırsat, özellikle de kâğıda yapılan son zamlar göz önüne alınırsa. Güler yüzlü Ekrem Bey’le fısıldaşarak biraz sohbet ediyoruz. Kahvemle burada çalışabileceğimi söylüyor kendisi. Şahane! Verilen hakkı derhal kullanmayalım tabii, hele ki konu kahve ise!
Bir alt kattaki kafeye iniyorum. Dekorasyon sıcacık. Gençlerle bütünleşen mekân, sizi de içine almakta tereddüt etmiyor. İlk etapta sarı ışıklarla yeşil fayansların dikkatimi çektiği bu kafede, canlı bitkilerin ve kitapların da var olduğunu görmek bana kendimi evimde hissettiriyor. Bir an, “Yukarıdaki kütüphanede mi çalışsam yoksa bütün gün burada mı otursam?” ikileminde kalsam da denize tepeden bakma tutkum gene ağır basıyor ve alıp kahvemi, kütüphaneye geri dönmek üzere tekrar mermer merdivenlere yöneliyorum. Orta yaşlı iki adam yanımdan geçerken biri diğerine “Medeniyet güzel şey” diyor umutla. Düşünüyorum. O kadar aç kaldık ki medeniyete…