Baharda uç veren aşkların suyu sert, havası mert olur.

Nasıl tanıyabilirsin ki sevgiliyi? Doğduğu kentin daracık sokaklarını, insanlara çarpa çarpa dolaşmadan. Çarşıların hayatı mümkün kılan, düş süren rüzgârı yüzüne çarpmadan. Ustura gibi kesmeden yüz çizgilerini. Dil kilidini kırmadan tahayyülün. Kartal yuvasından uzun gecelere salmadan yegâne huzur düşlerini?

Düşüncelerin mahmur kalbime ırmak, toprağın uykusuna taşın belleğine köprü atman şart.

Tin perisi ten mülkü, aşk her gittiği yere seni de götürür, gül goncasının ruh toplayan ilk günahını da. Sere serpe uzandın kendi geçmişini insana yazgı kılan sokaklara. İncir ağacı diktin buyrukların hükmüne. Bezenmek istedin taşa bakışa bakışımlı buluta. Gözünü ovanın karanlığına dikip yoksun şeylere isim verdin. Bütün zarafetiyle mül tasına düşen ay ışığını usulca dudaklarına götürüp hayal ermişini içtin.

Uzun uzadıya konuşmayalım aşkımın mülhidi, tez vakit Söğütlüçeşme’de buluşup kamerî acılarımızı dindirelim.