Mikroscope Dergi’nin 16. sayısı için seçtiğimiz öykü Gabriel Garcia Marquez’in “Dünyanın Boğulmuş En Güzel Adamı” adlı öyküsü.
Herkesin birbirini tanıyacağı kadar az kişinin yaşadığı topraksız, küçük bir balıkçı köyünün kıyılarında günün birinde boğulmuş bir insan bulunur. Koyu renkli esrarengiz kitle denizde yaklaşırken bunu ilk fark eden köyün çocukları olur. Önce düşman gemisi olduğunu zannederler. Ama kürekleri ve bayrağı olmadığını anlayınca bunun bir balina olabileceğini düşünürler. Ancak kıyıya vurduğunda üstündeki kalıntıları temizleyince bunun boğulmuş bir adam olduğu anlaşılır. Çocuklar her zaman olduğu gibi hayal güçleriyle, oyunlarla yaklaşırlar adama. Onların yüklediği anlamlar daha uçucudur. Ama büyükler öyle değildir. Derken haber hemen yayılır ve köyün kadınlarıyla erkeklerinin adım adım hikayeler uydurmalarına (ve inanmalarına) tanıklık ederiz. Hayran olurlar ölüye. Hiçbir yere sığmayacak kadar iridir, güzeldir. Tabii bir isim verilir köyün yaşlısı tarafından. Esteban’dır bu, başka kimse olamaz. Sonra kadınlar öylesine yüceltirler ki Esteban’ı erkeklerin kıskanmasına sebep olacak kadar överler, yere göğe sığdıramazlar. Derken üstüne giydirdikleri giysilerle birlikte biraz daha sıradanlaşır bizim güzel adam. Esteban adını verdikleri mükemmel adam tüm gücünü ve güzelliğini kaybederek neredeyse bir zavallıya dönüşür. Hem de aynı halk tarafından.
Oldukça kısa olan bu öykü boyunca Marquez bize bir insan topluluğunun herhangi bir şeye yüklediği anlamlarla nasıl mitler yarattığını, tarihlerin göz göre göre nasıl yazıldığını gösterir. Bu sayımızda bu öyküyü seçmemizin nedeni işte bu.
Gabriel Garcia Marquez
İyi Kalpli Erendira
Can Yayınları
Çeviri: İnci Kut