Zamaneden kimse hoşlanmıyor gibi. Nerede o eski dostluklar, eski çocukluklar, eski gençlik halleri, eski ilişkiler, eski evlilikler, eski bayramlar… Bunlar hep söylenir durur. Bu kadar mı? Elbette hayır. Eski ticaret, eski misafirlikler, eski aşklar, eski arkadaşlıklar vs. say say bitmez. On yıllar önce de, yüzyıllar önce de bu söylemleri hep kullanmış insanlar. Mutlaka kendi zamanelerinden öncesini iç geçirerek, özlem duyarak anmış. Eskinin güzelliği, iyiliği mi; yoksa yeninin tatsızlığı ya da ona alışma zorluğu mu bunlar? Tek nedenli değil bu eskiyi ah ederek anmalar, tabii ki…
Belki de öylesine söylenmiş sözlerdir çoğu kim bilir. O eskilerdeki gibi, eskileri yaşamak yeniden mümkün olsa, acaba onu tercih eden kaç kişi çıkar, orası meçhul… Hayatın akışı her alanda değişimlerle sürdüğü için, hiçbir şey aynı kalmıyor elbette. Her yönüyle insan da, bildikleri de, hayata bakışı da, yaptıkları da, alışkanlıkları da değişiyor. Her yenilenen kuşak, bir öncekinden öğrendiklerine ek olarak kendi kültürünü de yaratıyor. Birden fazla kuşağı ömrüne sığdıran insan, her kuşaktan sonra biraz daha evriliyor, yenileniyor. Bu değişimlerle birlikte, bir önceki kuşağa göre mutlaka farklılıklar barındırıyor yaşamında. Yerin katman katman olması gibi, kültürler de üst üste, katman katman birikerek (kümülatif) çoğalıyor. Yeni olanla, üstte olanla hayat sürerken; eskiler, yani alttakiler artık pek kullanılmaz olsa da zihnimizin, gönlümüzün kayıtlarında yerini almış oluyor.
Dönüp dönüp bakıyoruz. Bakıyoruz ve ister istemez zamaneyle karşılaştırıyoruz. Görece olarak gelişmişiz, değişmişiz, zenginleşmişiz, modernleşmişiz güya. Evlerimiz, eşyalarımız, iletişim ve ilişki şeklimiz, giyimimiz, arabalarımız, yollarımız vs. vs…
Eskiye ait olan maddi manevi birçok şey mevcudiyetini koruyor olsa da, eskide olmayan, zamaneye ait daha çok şey var hayatımızda. Daha güzeli, daha iyisi, daha konforlusu, daha çoğu… Ama buna rağmen zamane yaşamlarımıza bakıp da; “Ah o eski günler! Hey gidi! Ne güzeldi o eski günler be…” serzenişinde bulunmaktan vazgeçemiyoruz.
Niye? Yoksa sadece bir özlem mi?
Yanıtını yazmıyorum. Her okuyan kendisi düşünsün. Ben de bunu düşünürken, internetten açtığım kanalda şiiri Kul Hüseyin’e ait, Ruhi Su’nun o muhteşem sesiyle söylediği türküyü dinliyorum. Siz de öyle yapın…
“Zamanede bir hal gelmesin başa
Ahdı bütün bir sadık yar kalmamış “