1871’de Varşova’da doğan, 15 yaşında Sosyalist Parti’ye katılan, 48 yaşında Berlin’de paramiliter güçler tarafından öldürülen Kızıl Rosa. Politik görüşleri nedeniyle tam 11 kez hapis yattığını, onu başından vuranların, yetinmeyip bir de bedenine taş bağlayıp nehre attıklarını yeni öğrendim. Jülide Kural yazdı, yönetti ve oynadı; bu devrimci, aktivist kadının hayat hikâyesini merak ediyor ve tiyatronun büyülü dünyasına girmek istiyorsanız mutlaka bu oyunu izleyin.
“Ah sevgili yoldaşım! 48 yıllık ömründe defalarca girdiğin hapishanelerin en zorlu koşullarında bile hücreni mektuplarınla bir çiçek bahçesine çevirme inadın ya da bir mandanın gözlerindeki masumiyetle kardeşleşme isteğin kalbimi kanattı hep biliyor musun? Sevgili Rosalia yaşamına uzun süredir tuttuğum aynada özgürleşme yolunda kararlı kadınların yüzleriydi gördüğüm. ‘Vardım! Varım! Var olacağım!’ diyen kadınların yüzleri.” Bunlar sevgili Jülide Kural’ın Rosa hakkında yazdıklarından bir bölüm. Mandalarla ilgili bölüm biz seyircilerin de kalbini kanattı gerçekten.
Doğumundan itibaren başlıyor anlatmaya Rosa’nın hayatını, sahnede birkaç tane valiz var dekor olarak ve arka perdede şehirler değiştikçe, değişen görseller. Bu tek kişilik oyunu bir an bile sıkılmadan nefesimizi tutarak zaman zaman gözlerimiz dolarak izledik. Elbette Jülide Kural; tüm ülke onu Fiko’nun İpek’i olarak tanıdı ve sevdi. Hem felsefe hem tiyatro bölümü mezunu Kural, çeşitli tiyatro gruplarında yer aldı ve 2003 yılında Ateş Tiyatrosu’nu kurdu. Sinema filmi ve televizyon dizilerinde de rol alan oyuncuyu ilk kez sahnede izlemek benim ayıbım ve kaybım olsa gerek.
Rosa Luxemburg, hapishaneden dostu Hans Diefenbach’a yazdığı mektubun sonunda diyor ki: “Ve bir kez daha iyi olmaya, her ne pahasına olursa olsun yalnızca iyi olmaya karar verdim.” Bu iki muhteşem kadın sahnede sizlerle buluşmak istiyor. Sevgili Rosa ve sevgili Jülide, iyi ki vardınız, varsınız ve var olacaksınız.