Galatasaray Üniversitesi ve Fransa Bordeaux Montaigne Üniversitesi’nin iletişim bölümünden mezun oldu. İletişim bölümlerine ek olarak, Galatasaray Üniversitesi’nde siyaset çift ana dal programını bitirdi. Yazım serüvenine öğrencilik yıllarında başlayan Merve; Bianet, CNN Türk, ZETE, Turizm Global gibi medya kuruluşlarında çalıştı. 2016 yılında Türkiye’nin en çok satan seyahat kitaplarından Butik Oteller Kitabı’nın editörlüğünü yürüttü. Halkla ilişkiler, reklamcılık ve medya sektöründeki çeşitli kurumlarda proje, müşteri ilişkileri ve medya ilişkileri yöneticiliği yaptı. 2018 yılında başladığı ‘Hayatın İçindeki Renkler’ isimli projesiyle, ilham veren insan hikayeleri anlatıyor. Hillsider ve Oggusto’da freelance olarak editörlük görevini sürdürüyor.

Öğrendik ki; bazen tek ihtiyacımız olan bir el ve bizi anlayacak bir yürekti.

Öğrendik ki; her yarayı saran zaman değil sevgi…

 

Hayatımızın temelini oluşturan, varlığıyla güçlendiğimiz, yokluğuyla yalnızlaştığımız, paylaştıkça büyüyen, büyüdükçe iyileştiren bir duygu sevgi. Hatta bir duygudan da öte, varoluşumuzun ta kendisi. Sevgiyi yaşama ve yaşatma biçimimiz değişse de özü sevgiden oluşan her insan gibi bizler de gücümüzü sevgiden alıyoruz. Sevdikçe güçleniyoruz, güçlendikçe iyileştiriyoruz, iyileştirdikçe büyüyoruz. Şair Can Yücel’in belirttiği üzere aslında yaralarımızı da zamanla değil, sevgiyle sarıyoruz. 

 

Türkiye’nin en başarılı üniversitelerinde eğitim gören, ihtiyaç sahibi genç kadın öğrencilerin sosyal ve profesyonel yaşamlarında kendilerini geliştirmesi için ilham verici çalışmalar yapan Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) İstanbul Şubesi ile kızına duyduğu sonsuz sevgiyi çocukların yaşamına dokunarak büyüten Beril Başaran’ın yolunu kesiştiren Mina’nın Çocukları Projesi, sevginin iyileştirici gücünün en güzel örneklerinden biri. Uçak kazasında yaşamını yitiren Mina Başaran ve arkadaşlarının anısına 2019’da TÜKD ile başlatılan bu muazzam proje; Türkiye’nin her yerinden onlarca çocuğun gelişimine katkı sağlıyor. TÜKD’nin bursiyer öğrencilerinin gönüllü olarak gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projesinde, bursiyerler kendi bölgelerinde bulunan ihtiyaç sahibi 10-14 yaş arası çocuklara mentorluk ediyor. 2021’den beri her yıl düzenlenen çağdaş sanatı temel alan projelerle de Mina’nın Çocukları’nda gönüllü olan bursiyerlerin sosyal ve sanatsal becerilerinin gelişmesine katkı sağlanıyor. 

 

Birbirinden özel hikâyelere sahip, kendi acılarını sevgiyle iyileştirmeyi başarmış bu harika kadınlar; 1-31 Mart günlerinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle Metro Han’da izleyici ile buluşan, Ayça Okay’ın küratörlüğünde 18 ulusal ve uluslararası kadın sanatçının yer aldığı Kolektif “İyileşme” sergi ve paralel etkinlik serisinde günümüzün en temel sorunları arasında en üst sırada yer alan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, şiddet, eril dilin iyileştirilmesi odağına alan konulara ve iyileşmenin yollarının arandığı söyleşi, atölye çalışmaları ve etkinliklere ev sahipliği yaptı.

 

Kolektif “İyileşme”yi, Mina’nın Çocukları Projesi ve TÜKD’nin çalışmalarını konuşmak üzere Beril Başaran ile birlikteyiz. TÜKD ailesinin sevgisiyle yetişmiş genç bir kadın olarak, yıllar sonra bu özel röportajı yapmanın heyecanını yaşarken; sevginin gücünü de tekrar vurgulamak istiyorum.

 

Kolektif “İyileşme”nin ortaya çıkış sürecini sizden dinleyebilir miyiz?

 

Kolektif “İyileşme”; daha önce gerçekleştirdiğimiz Kolektif “Yansıma” ve Kolektif “Hafıza” sergilerinin devamı niteliğinde. Mina’nın Çocukları Projesi’nin ikinci yılında pandeminin yarattığı sosyal izolasyonun etkilerini iyileştirmek adına sanatın gücünü kullanmak istedik. Öte yandan; projede gönüllü bursiyer öğrencilerimizin hepsi Türkiye ölçeğinde ilk iki bine giren, hukuk, ekonomi, mühendislik gibi başarılı bölümleri tercih eden öğrencilerimiz. Onların da ufkunu açmak, sanattan da keyif almalarını sağlamak istedik. Mezun olduktan sonra yaptıkları sosyal sorumluluk projeleriyle iş yaşamında da fark yaratmalarını amaçladık. 

 

2021 Haziran ayında çalışmalara başladık. 1-11 Eylül 2021 tarihlerinde Bodrum’da 11 sanatçının katılımıyla Kolektif “Hafıza” sergisini düzenledik. O serginin içinde de iyileşme, hatırlama, hafıza ve anılar vardı… Gayet keyifli geçti. Hatta “Kahramanlar Geçidi” adlı eserimiz Contemporary’ye gitti. Yaptığımızın işin karşılığını almak, başarıyı görmek iyi geldi. 

 

1-11 Mart 2022’de Trabzon Kızlar Manastırı’nda sanat üretimine Amerika’da deva eden İran asıllı Shirin Abendirinad’ın eserlerinin yer aldığı ve küratörlüğünü Ayça Okay’ın üstlendiği Kolektif “Yansıma” ile ikinci sergimizi düzenledik. İlk çağdaş sanat sergimizi de böylece hayata geçirdik. Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği İstanbul Şubesi ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz, kamusal alanlarda hayata geçirdiğimiz iki sergide de harika dönüşler aldık.

 

Bu yıl 1-31 Mart tarihlerindeki üçüncü sergimizi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) desteğiyle İstanbul Metro Han’da gerçekleştirdik. Metro Han tarihi dokusu, mimarisiyle çok özel bir bina. İBB bu özel binayı sergi için bizlere açtı.  

 

Sanatçı Ayça Okay’ın küratörlüğünde hayata geçirdiğimiz çağdaş sanat sergisinin yanı sıra Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Endeavor Türkiye gibi değerli kurumlardan katılımcılarımızla söyleşiler düzenledik. Kadın, eğitim, değişim, iyileşme, Cumhuriyetin 100. Yılı gibi hepimizin ortak paydada buluştuğu konularda iyi bir sinerji yakaladık. 

 

Sergideki eserler sanatçıların kadın merkezli sorunlarına ışık tutuyor. Sergi kapsamında hangi mesajları vermeyi hedeflediniz?

 

Eylül ayında sergiyi organize ederken iki çıkış noktamız vardı. Birincisi; birbirinden güçlü, zeki kadın bursiyerlerin yer aldığı bir kadın derneği projesinde kadın sorunlarına değinmekti. 8 Mart gibi kadınlar için oldukça önemli bir günü kapsayan bu sergide; kadın konusu çatı fikrimizdi. İkincisi ise iyileşme konusuydu. Esasen bu konuyu deprem felaketi yaşanmadan önce seçmiştik. 

Kendi özel hayatımdaki iyileşmeyle, projede yer alarak kendini ve diğer çocukları iyileştiren kızların iyileşme sürecinden yola çıktık. Ancak bu kavram depremle birlikte yeni bir boyut kazandı.

 

Sergideki eserlerin tamamı da kadın sanatçılar tarafından oluşturuldu. Tüm eserler, kadının yaşadığı güncel sorunlara dikkat çekiyor. Sergi kapsamında yapılan söyleşilerde de kadınların deprem bölgelerindeki durumu, orada yapılabilecek destek çalışmaları üzerinde durduk. Sergide toplanan bağışları da deprem bölgesi ve proje kapsamında ihtiyaç sahibi öğrenciler için kullanacağız. 

 

Tüm toplumsal sorunlarda, hatta yakın zamanda yaşanan deprem felaketinde dahi ikinci planda kalan kesimin kadınlar olduğunu görüyoruz ne yazık ki… Sizce toplumsal cinsiyet konusunda hangi aşamadayız?

 

KONDA, TÜRKONFED, Endeavor Türkiye ile yapılan söyleşilerde de gördük ki hâlâ yapılacak çok şey var. Özellikle de afetle birlikte şiddete, tacize, baskıya maruz kalan kadınlar var. Hijyen ihtiyacını dile getirmekte zorlanan kadınlar var. Tüm ihtiyaçlarını eşi aldığı için, eşini kaybettikten sonra hijyen malzemesi isteyemeyen kadınlar olduğunu öğrendik. Çadırkentlerde, herkesin gözü önünde yaşanıyor bu örnekler…

 

O nedenle daha çok fırın ekmek yememiz gerekiyor. Bunun için de eğitim şart. Yalnızca akademik değil; cinsellik, istismar, kadın-erkek eşitliği konularında da eğitim ve farkındalık gerekiyor. 

 

Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği (TÜKD) ile yürüttüğünüz Mina’nın Çocukları Projesi’ne de bu vesileyle değinmek isterim. Mina’nın Çocukları nasıl hayata geçti?

 

Mina’nın ve arkadaşlarının anısına bir şeyler yapmak istiyordum.  Bu sırada yolum TÜKD ile kesişti. TÜKD’nin 11 değerli kadın bursiyeri çocukların yaşamına dokunmak istediklerini söyledi. Bundan daha güzel ne olabilir… Hemen projeyi yapılandırdık. Baltaş Grubu’nun da desteğiyle bursiyer öğrenciler eğitim almaya başladı. Çocuklarla nasıl iletişim kurulmalı, nelere ihtiyaç var, neler yapılması gerekiyor hepsini detaylandırdık. 

 

2019’da proje yol almaya başladı. Küçük bir bursiyer ve destekçi grubuyla başlayan proje; şimdi çok sayıda çocuğa, bursiyer öğrenciye, destekçiye ulaştı. Her sene aramıza yeni kişiler ekleniyor. Kocaman bir aile olduk. 

 

Proje kapsamında hangi çalışmalar yapılıyor?

 

Mina’nın Çocukları; Türkiye’nin farklı şehirlerinden İstanbul’a okumaya gelen TÜKD bursiyerleri ile onların yaşadığı bölgelerdeki 10-14 yaş aralığındaki ihtiyaç sahibi çocukları bir araya getiren bir proje. 

 

Proje kapsamında 10-14 yaş aralığındaki çocukların maddi ve manevi gelişimlerine destek sağlanıyor. Söz konusu yaş aralığı oldukça kritik. Ergenlik döneminin etkisinin, okulu bırakma eğiliminin en yoğun görüldüğü dönem. Bu nedenle bu yaş aralığını seçtik.

 

İlk aşamada, projede gönüllü olacak bursiyer öğrencilerimiz uzman psikologlardan çocuklarla etkili iletişim, sosyal davranış modelleri, toplumsal cinsiyet eşitliği, zihinsel gelişim ve zekâ geliştirici oyunlar gibi konularda eğitim alıyor. İkinci aşamada ise bursiyerlerimiz yaz tatillerinde, kendi yörelerindeki çocuklarla iletişime geçerek projenin amacına yönelik çalışmalar yapıyor. Bir nevi çocuklara mentorluk ediyorlar diyebiliriz. İki yıl boyunca bu süreç devam ediyor.

 

Film izleme, kitap okuma, toplumsal cinsiyet eşitliği bilincini kazandıran toplumsal eşitlik oyunu oynama, fidan dikme, hayvanlarla bağ kurabilmek için sokaklara mama ve su kapları koyma, müze gezisi ve piknik gibi onların sosyal yönlerini geliştirecek pek çok faaliyet yapılıyor. Ayrıca, çocukların yetenekleri ve ilgi alanları doğrultusunda gelişimlerine yardımcı olacak yerel kurslara kayıtları yapılıyor, öğrenim süresinde onlara katkı sağlayacak materyal ve malzeme desteği sağlanıyor. Dijitalleşmenin etkisinin arttığı bu süreçte, bursiyer öğrencilerimize kodlama eğitimi de veriliyor. Öğrendikleri kodlama bilgisini de çocuklara alınan tabletler eşliğinde aktarıyorlar.

 

Bugüne kadar Gaziantep, Hatay, Adıyaman, Mardin, Van, Adana, Yalova, Ordu, Diyarbakır ve Manisa gibi pek çok şehirde 80 bursiyerimizle çalışmalar yaptık.

 

Mina’nın Çocukları Projesi’nde toplumun ve öğrencilerin sorunlarına dair gözlemleriniz neler oldu?

 

O kadar çok örneğimiz var ki… Projede gönüllü olan bir bursiyer öğrencimiz, mentorluk yaptığı çocuğun zihinsel problemi olduğu keşfetmiş. 10 yaşına kadar kimse çocuğun problemini fark etmemiş. Onu keşfetmek de bir farkındalık yaratmak demek. 

 

Başka bir örnek vardı; anne rahatsız olduğu için çocuklarının dışarı çıkmalarına izin vermiyor. Çocuklar evde sadece pencereden bakıyor. Bursiyer öğrencimiz eve girebiliyor sadece. O çocukların ve ailenin böyle bir durumda mentorluk desteği alması öylesine kıymetli ki…

 

Projenin yaşamınızda, bakış açışınızda yarattığı etkiler neler?

 

Ben de bir kayıp yaşadığım için biliyorum ki o eksik yaşama hali, yoksunluk hiçbir zaman bitmiyor. Sadece şekil değiştiriyor.  Bir şekilde zamanı yaşamak gibi sorumluluğum var. İyi bir amaç için çalışıyor olmak bana da iyi geliyor. İyileşmenin başka türü olduğunu böyle deneyimledim. Birlikte olmak, paylaşmak, kendi içini başkasıyla paylaşırken tekrar terapi almak… 

 

Projeye katılan kızlarımız da projenin kendilerine iyi geldiğini, bir çocuğa dokunmanın onlarda yarattığı olumlu etkiden söz ediyor. Onların travmalarını iyileştirmeleri benim travmama da iyi geliyor.

 

Bunun dışında; bu projeye dair en büyük misyonum bursiyer öğrencilerin üniversitelerini bitirdiğinde iş sahibi olması.  Önemsediğim ikinci konu ise Anadolu’nun her yerinde iş imkânı bulabilmeleri. Böylece yaşadıkları yerlere dönebilme imkânlarının da olması.  Bununla ilgili TÜRKONFED ile yakın çalışma halindeyiz. Sevginin ve dayanışmanın gücü hepimize iyi gelecek.