Genç çiftin aniden önlerini kesen kadın, aceleyle tanıttı kendini. Eskiden komşuymuşlar. Karşılaşmaları büyük şansmış. Uzaktan markete girerken görmüş, tanımış. Anlamış burada yaşadıklarını. Daha önce seslenecekmiş ama eşi engel olmuş. Kadının yanında sesi çıkmayan adamcağız, zoraki bir gülümsemeyle selam verdi.
Eski komşularını tanımadılar. Kadın art arda dizdiği kelimeleri bir nefeste ortaya saçarken boş boş baktılar. Komşuluk hatırına yardım istiyormuş. Buraları hiç bilmiyorlarmış. Nereye bakmalıydılar? Çok dolaşmışlar ama istedikleri gibi bir ev bulamamışlar. Satılık ya da kiralık olabilirmiş. İki odası olsa yetermiş. Gönül istermiş ki, şöyle kale gibi yüksek duvarlı, yemyeşil ağaçlarla çevrili bir ev olsun. Köşedeki büyük bahçeli taş binayı işaret etti. Şu dünyada her şey nasip meselesi, insan her zaman istediğini bulamazmış.
Kadın konuştukça bez çantaların ağırlaştırdığı omuzlar düştü. Adam saatine baktı. Diğeri aldırmayıp devam etti konuşmaya. Onları Allah göndermiş. Bunu işaret kabul ediyormuş. Sır verecekmişçesine yaklaştı, genç kadının kolunu tuttu. “İnşallah burada da komşuluk yaparız,” dedi.
Zoraki gülümsedi diğeri. Nihayet söze girdi. Tanıdık bir emlakçıdan bahsetti. Uygun evi bulacağından emindi. Telefon numarasını verdi. Sonunda ayrılıp yollarına devam ettiler. Konuşkan kadın önce komşusunu bulmuştu, ev ardından gelecekti. Diğerleri şaşkın, ne yaşadıklarını anlamaya çalışıyorlardı.
Balkondan izledim onları. Evimin önünden geçerlerken buyur ettim yazdığım hikâyeye. Misafir oldular.