“Gülüşü, güneş gibi ısıtır. Kışın açan pembe baharlar gibi. Onun olduğu yer, hele bir de gülümsüyorsa aydınlanır; geceler güne, kışlar yaza döner. Bir annenin bebeğine duyduğu bu his normal karşılansa da böyle tanımlanması pek sık rastlanan bir durum değil, biliyorum. Ama bu da benim bebeğime yaklaşımım,” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
O gün söyleşiye katılanlar ne çok soru sormuşlardı. Eve, az önce karşılıksız sevdasından bahseder gibi bahsettiği bebeğine kavuşmak için acele ediyordu. Aksi gibi de yağmur başladığı bilgisi gelmişti. Trafik yine felç olacak, diye içi buz kesti. Böyle zamanlarda sık sık başka bir kente yerleşmeyi düşlüyordu. Özellikle, kızının bahçeli bir evde büyümesi gibi bir hayali vardı. Bunu kızına İstanbul’da da sağlayabilirdi ancak böyle bir ev için basit bir kişisel gelişim uzmanından çok daha fazlası olması gerekirdi. Yine de fena sayılmazdı gerçi. Katıldığı seminerlerde salon, köşe bucak doluyordu. Danışanlarının sayısı da her geçen gün artıyordu. Ancak o, kızı ile geçirdiği vakitten ödün vermek istemiyordu.
Hızlıca seminer salonundan çıktı. Kızı uyumadan onu görmek istiyordu. Bu yüzden yine aynı hızla ara sokaklardan ilerlemeye başladı. O hızla ters yönden gelen aracı görmedi…
Kederli haber evlerine, kızının uyku saatinden hemen sonra varmıştı. Bebeğe bakan anneanne usul usul ağlamaya başladı. Kızı için hayaller kuran kızının hayalleri sönmüştü. İçi yanıyordu…