2022 yılının sıcak bir Ağustos gününde Salman Rushdie artık üzerinde kara bir bulut gibi dolaşan 24 yıllık ölüm fermanının dağıldığını düşünerek sahneye çıktı. Bu aslında çokça alışık olduğu okurlarla buluşma etkinliğinden başka bir şey değildi. Hem Amerika’nın en gözden uzak noktalarından Chautauqua, yazarlar için en güvenli yer olarak biliniyordu. New York eyaletinin güneybatısında göl kenarında sessiz bir kasabaydı burası. Onu burada kim bulup da zarar verebilirdi? Bin kişiden fazla katılımcının olduğu amfi tiyatroda kültürel melezlik ideali üzerinden çağdaş edebiyat konuşulacaktı. Biraz sunum, bol sohbet sonra da soru cevap kısmı derken etkinlik sona erecekti. Beklenen kabaca buydu. Sahneye iki sarı koltuk yerleştirilmişti. Bunlardan biri Rushdie’nin sahnede birlikte olmayı kabul ettiği dostu Henry Reese için ayrılmıştı. Chautauqua’daki edebiyat ve sanat programı direktörü Sony Ton-Aime yazarı tanıtmak ve açılış konulmasını yapmak üzere kürsüye geldi. İşte tam bu sırada olan oldu. Sahneye siyah kıyafetler içinde elinde bıçak olan biri atladı. Daha sonra dünyanın, New Jersey’de yaşayan 24 yaşında bir Lübnanlı olduğunu öğreneceği Hadi Matar, Şeytan Âyetleri kitabını okumamıştı ama Rushdie’nin YouTube’taki videolarını izleyip ondan hoşlanmamıştı. Savunmasında “İslama saldıran biri” demişti Rushdie için, “o ikiyüzlü bir sahtekâr.”
Her şey bir anda oldu. Dört bıçak darbesi Rushdie’nin karın bölgesine, üç bıçak darbesi boynunun sağ ön kısmına, bir bıçak darbesi sağ gözüne, bir tanesi göğüs kısmına ve son bıçak darbesi de sağ kalçasına saplandı. Ortalık bir anda karıştı. O anda sahnede olan arkadaşı Reese, saldırganın üstüne atladı ve bıçak darbesi onun da gözünün üstünü sıyırıp yaraladı. Hadi Matar’ın üzerine atlayıp onu sımsıkı kavrayan izleyiciler ve güvenlik görevlilerinin ardından şoka giren binlerce edebiyatsever için zaman bir an için dondu kaldı.
Salman Rushdie bu olaydan sonra bir süre solunum cihazına bağlandı. Uzun süren hayatta kalma mücadelesinin sonunda sağ gözünü kaybetti, kolundaki sinir zedelenmesinden dolayı sol elini kullanamaz oldu. Saldırıdan sonra yirmi kilo verdi ve uykularını bölen kâbuslar hayatının ayrılmaz bir parçası oldu. Yıllar süren ölüm korkusu, tehditler, saklanarak yaşayıp yazma çabasının ardından şiddet, sonunda onu bıçak darbelerinin ucunda yakalamıştı. Daha önce üçüncü şahsın gözünden yazdığı anı kitabı Joseph Anton 2012’de yayımlanmıştı. En sevdiği iki yazar olan Joseph Conrad ve Anton Çehov’un adlarını birleştirdiği kitapta, 10 yıl boyunca nasıl gizlendiğini anlatıyordu. 1998 yılında hakkındaki ölüm fetvası kalkınca Rushdie, New York’ta ortalıkta dolaşabilen ve hayata karışabilen bir figür haline gelmişti. Zaten her dönem inatla yazmaya devam etmişti. “Tam güvenlik diye bir şey yok. Sadece güvende olmamanın dereceleri var. Bununla da yaşamayı bilmek zorunda,” diye yazıyordu Joseph Anton için.
Ancak bu kez üçüncü şahsın gözünden anlattığı öykü, Rushdie için son derece kişisel. “Biri size bıçak sapladığında bu artık bir tekil şahıs öyküsüne dönüşür,” diyor The New Yorker söyleşisinde. Yazar, 6 Şubat 2023 tarihli dergide David Remnick’e travmalarını ve terapi seanslarını da anlatıyor. Sonunda yaşadıklarını kendi imzasıyla basacağının müjdesini de veriyor. Bıçak: Bir Cinayet Teşebbüsü Sonrası Tefekkür (Knife: Meditations After an Attempted Murder) 16 Nisan 2024’de Penguin Random House Yayınevi’nden çıkıyor. Kanımca muhteşem bir kapak tasarımıyla basılacak olan kitap için Rushdie, “Bu yazmam gereken bir kitaptı,” diyor. “Olanları sahiplenmenin ve şiddete sanatla cevap vermenin tek yolu buydu.” Son kitabı Zafer Kenti (Victory City) dahil 15 romanın yazarı Salman Rushdie, tüm yaşadıklarına inat mizah duygusunu asla elden bırakmamış; “Her zaman kitaplarımın yaşantımdan daha ilginç olduğunu düşünürdüm. Görünen o ki dünya benimle aynı fikirde değil,” demiştir.