Kasımın ortalarıydı. Soğuklar iyiden iyiye kendisini hissettiriyordu. Meteorolojiden kar uyarısı bile gelmişti. Gözlerini kıstı, boğum boğum grilere bürünmüş gökyüzüne bakarken, “Eli kulağındadır, yağdı yağacak,” dedi.
İskeleye yöneldi. Ada vapurunu kaçırmamak için hızlandı, akşamın bu saatleri insan kalabalığından yol almak bayağı zordu. Bir iki sağ sol yaptı, kalabalığı yararak turnikelere vardı. Vapurun iç kısımlarının dolu olduğunu fark etti, hemen pratik bir manevrayla dışarda pencere kenarındaki boşluğa geçip oturdu. “Oh” çekti, sonra üzerindekileri hafifçe gevşetti. Saatlerdir sevgilisinden uzak kalmış gibi sarıldı tütün tabakasına, bir sigara sardı. Uzun uzun tabakaya baktı. Ondan kalan tek hatıraydı, sonra ufak ufak bıyık altında buruk bir gülümsemenin izi belirdi yüzünde. Büzüşen dudaklarının arasına yerleştirdiği sigaradan derin bir soluk alıp verdi. Denizden yükselen iyot kokusunu içine çekti sonra…
İskeleden uzaklaşırken yeni yapılaşmayla şehrin çehresinin gün geçtikçe bozulmasına içerledi. Beton yığını ve onun ışıltılı dünyası, seneyi devriyesi hazırlıklarına başlamış bile. Ve sonra içini yoklayan uyku hali her şeyi unuturdu. Uyku ve uyanıklık arası bir hayat ne kadar sahi olabilirdi ki… Uzun zaman önce yaşanmış bir hayatın özetiydi kederli hali… Kabarmış vapurun köpüklerine bakarken dudağından şu dizeler döküldü: “Memleket gibiyim biraz, kırık dökük… Sonu belli olmayan…” Bu melankolik ruh hali mevsim geçişlerinde olurdu hep.
Su üzerindeki martıya baktı, sonra bir silkelenişte arındı sudan ve kanatlandı. “Bir silkeleyişte insan kendini temizleyebilir mi?” diye düşündü, yorgun ama tatlı bir uyku onu kendisine çekerken… Bir an önce eve gitmek istedi. Yanına iliştirdiği evrak çantasına bakarken eve iş taşımanın eziyeti, keyfini kaçırdı.
Koşuşturan insan kalabalığının içinden sıyrılıp geçerken aklından geçen bir sürü düşünce akıp gidiyordu, sıcak evlerine varmaya çalışan şu insanlar gibi… Hepsinin evi var mıydı? Sıcak mıydı? Sadece, ümit etmek istiyordu kanatlanan melek yanı. “İnşallah vardır,” diye geçirdi içinden çocukça bir saflıkla.
Basamakları ağır ağır çıktı. Soğuktan karıncalanan bacağını ovdu eve girerken. Antrede onu karşılayan tarhana çorbasının kokusu oldu, hem de en sevdiğinden, gayri ihtiyari gevşedi tüm kasları. Yaşlı annesine sarıldı, evde birilerinin olması ne güzeldi.