Durakta otobüsümün gelmesini beklerken, yanıma yaklaşan yaş almış hanımefendinin cılız sesi yükseldi: “Taksi!” Onu duymayan taksici yukarı caddeyi dönerek gözden kayboldu. Ardından gelen diğer taksiler de bu şık giyimli hanımı duymadan geçip gidiyordu. Kollarında alışveriş poşetleri olduğu için; geçen taksileri eliyle de durduramıyordu kadıncağız. Ona yardımcı olmak istedim. Fakat babamın kimsenin işine karışmamam gerektiğini haykıran sesi, keşmekeş trafiğin gürültüsünü bastırarak gökyüzünden düşen bir yıldırım gibi yanı başımda belirdi. “Lanetlisin sen! Bulaştığın her işin sonu belayla biter. Doğarken bile annenin ölümüne sebep oldun!” Doğru söylüyordu babam. Bu hep böyle olmuştu. Ama yine de o hanıma yardım etmek istiyordum. Bu isteğimi daha fazla bastırmadan, ileride duran taksiyi hanımefendiye göstererek, “Islık çalayım mı?” dedim. Şık giyimli sarışın kadın, elindeki pembe ve siyah karton poşetleri sıkılayarak gülümsedi. “Çok sevinirim.” Tek ve kuvvetli ıslığımla gelen taksiye binerek, duraktan uzaklaştı.
Sabahları işe gelirken bir tavşan hızında olan otobüsüm, akşam eve dönerken bir salyangoz gibi hareket ediyordu. Oturduğum koltuktan dışarıyı izlerken, her öğlen yemek yediğim tantunicinin önündeki telaşlı kalabalık dikkatimi çekti. Otobüs biraz daha gidince, etrafa yayılmış renkli poşetler ve sağ arka kapısı yamulmuş taksiyi gördüm. Uzaklardan gelen ambulans sesine karışan az önceki ıslığımın tiz yankısı, bu sefer pişmanlığımı çağırıyordu. Otobüsün ziline basmak için yerimden kalkmaya yeltenirken, babamın sesi yükseldi yeniden: Otur yerine, uğursuz! Oraya gitmem neyi değiştirecekti? Hiçbir şeyi…Her şeyi…Ambulansın sesini duymamak için, sadece kendimin duyacağı kadar bir ıslıkla şarkı söylemeye başladım otobüs kalabalıktan uzaklaşırken.