İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar insan kaynakları yöneticisi olarak çalıştı. “Dissonance or Harmony” isimli ilk kitabı, 2018 yılında Amazon’da İngilizce olarak yayımlandı. Serkan Parlak editörlüğünde hazırlanan ve Günce Yayınevi’nin yayımladığı “Cemil Kavukçu Öykücülüğü - Kasabadan Kente Doğru” isimli çalışmada, Cemil Kavukçu’nun iki öykü kitabı analiziyle yer aldı. Oggito, Edebiyat Haber, Ecinniler dergisi, Dönüşüm ve Edebiyat Nöbeti’nde denemeleri ile kuramsal yazıları; Notos, Son Gemi dergisi, Edebiyat Haber, Trendeki Yabancı ve Oggito’da öyküleri yayımlandı.

Gözü üstümde, gözüm üstünde. Dersten çıkışını gözetliyorum. Saklanmaya uğraşmıyorum ki nasılsa fark edecek, kızacak yine. Sürekli izleme, rahat bırak artık beni. Şaka mı gerçek mi? Kimi zaman alaycı bir gülümseme dudaklarında. Sevmediğimi bildiği halde bana yaşlıymışım gibi davranmaya niyetlenişi. Tanıdık. Yaşlılığın başlangıç çizgisine ortak karar veremeyen bezginliğimiz. Sorgulayan bakışlar. Acımasız. Küçük bir kızmışım gibi davranmaktan vazgeç. Olur. Çıkışta bekleme. Peki. Onu yapma, bunu yapma. Tamam. Hep küçük kızım olarak kalacaksın. Dilimin ucunda. Desem kızacak. Sonra iyi ki geldin, teşekkür ederim. Sahi babam niye beni hiç okuldan almaz? Hep sen, hep sen, sıkıldım anne diye yakınmalar. Bir öyle, bir böyle. Alıştım. Kopuk kopuk cümleler kuruyor, ruhun gelgitlerinde oyalanıyoruz. Anneler ortak kümede birleşemez miyiz? Kimi zaman benimle konuşmaktan memnun sanki. Yolda sohbet koyulaşıyor, açık pencereden saçları uçuşuyor. Kızgın, dingin, fırtınalı saatler. Her şey bir anda değişebilir. Sırtını dönebilir, surat asmalar araya girebilir. Gençlik devinimi saman alevi. Gelgitleri. Bitmeyen gelgitleri. Sen de gelgitlisin anne. Damarlarında fokur fokur on beş yaş kanı akıyor. Git gel git gel. Bilmiyor muyum sanki? Biliyorum desem. Anlıyorum seni. Aynı yollardan geçtim. Bilmiyorsun anne. Belki yaşının gereği bu inatlaşmalar. 

Arabanın arkasında bir çift gözün sıcacık gülümsediği anlarda bizi birleştiren ve ayıran dikiz aynasında aklım. Hayalimde hâlâ bebek koltuğuna oturtuyorum. Arkadaşlarını dinlerken başını öne eğişi, kimi zaman kaşlarını çatışı, alnındaki perçemi ince parmaklarıyla düzeltişi. Büyümüş. Sabah ıslak saçına fön fırçasıyla şekil veren, dakikalarca ayna karşısında vücudunu seyreden, yüzündeki sivilceleri tek tek kontrol eden genç bir kız. Serpilmiş. Evet galiba ben doğurdum. Bir gün hamile kaldım. Fark ettiğimde on beşine gelmiş. Arada ne oldu? Bana ne oldu? Bize ne oldu?

***   

Hadi bir tahmin yapayım anne. Kaseti geriye sarıp, ayna ayna sihirli ayna, bana hayatımın başka bir uyarlamasını göster ayna demişsindir. İçinde olmadığım alternatif bir evren bile dilemişsindir.

***    

Kaldırım kenarına dizilmiş araçlar. Belleğim beni ailesinden hafta sonları ödünç aldığı arabanın dikiz aynasından izlediği günlere götürüyor. Apartmandan çıkışımı gözetliyor. Ne kadar yakışıklı. Buluşacağız diye heyecanlıyım. Kızımızdan üç yaş büyükmüşüz. Araç arada arıza yapıyor, su kaynatıyor. İçimiz kaynıyor.

***    

Dünyalarımız farklı. Dünyalarımız benzer. Asansör beklerken permadan sonra iki gün yıkamadığım kabarık saçlarımı, rujumu kontrol edişim dün gibi. 

Önemsiz ayrıntılar zihnimde pırıl pırıl. Sevgilime güzel görünmek için debelendiğim yıllarda nedense kimse bana kıvırcık koyuna benzediğimi söylememiş. 

Pazartesi günleri lise müdürümüzün permamla ilgili uyarılarıyla annemin en geç sekizde evde olmam konusundaki sıkı tembihleri. Babamı kızdırma korkusuyla kapıda komşulardan birine öpüşürken yakalanma kaygısı arasında salındığım dakikalar. Zaman tüneline girip girip çıkıyorum. Dalmışım. Araba camını tıklattığını duymadım. Kızıyla bizimki aynı sınıfta. Nasılsın, daha iyi misin? diye sordu. Alışacağım dedim. Avukatla görüşeceğim, yeni hayatım yakında başlayacak. 

Kızım tıklattı camı bu kez. Kilitli yine anne.

***    

Sınıfta beğendiğim çocuktan bahsettim biraz. Kendimden büyük erkeklerin beni kullanmak isteyeceklerinden adı gibi emin. Erkekler hakkındaki düşüncesi bu. Anlatmamı bekliyor. Hayatımı, arkadaşlarımı, dersleri. Babam, geçti bizden kızım, sizin için uğraşıyoruz, daha güzel bir dünyada yaşamanız için deyip duruyor. Umutları bizdeymiş efendim. Kusura bakmayın ama hiç güvenmeyin diye çıkıştım bir sefer. Onca zaman kırıp döktüklerinizi onarmamızı beklemeyin. Bozduklarınızı kendiniz düzeltin bir zahmet. Biliyorum, benim de sorularım var. Bilmiyorsun, dedi annem. Bizim zamanımız başkaydı. Biz başkaydık. 

***  

Neler yaptınız okulda? Kemerini bağla kızım.

Hep aynı. Değişik bir olay yok.

Hafta sonu planın var mı?

Yok anne. 

Dışarıda bir şeyler yiyelim mi, aç mısın?

Olmaz anne. Proje üzerinde çalışmam gerek. Hem veganım ben biliyorsun, istediğin her yerde yiyemiyorum.

Senin seçeceğin yere gideriz o zaman. Ne projesiymiş bu, dersle mi ilgili?

Hayır çevre kulübünün.

Bahsetmedin hiç.

Söyledim anne duymamışsındır.

***  

Duymuş gibi yapsam. Yok anne. Olmaz anne. Can kulağıyla dinlemiyorsun anne. Tutumluyduk diyorum kızıyor. Geç bunları anne. Kot pantolonlarımızın eskitmek istediğimiz parçasını belirler, rendeyle üzerinden geçerdik diyorum. Komiksin anne. 

Annemin örgü şişleriyle kumaş liflerinin arasını açmaya çalışır, günün modasına pek güzel uydururdum. Anne saçmalama, diye eğleniyor benimle. Kurşun kalemleri de minicik kalana kadar kullanırdın değil mi? Kaçmış çorabın bile değerli hazine. Az iste, israf etme. Alemsin anne. 

***  

Gençlik yıllarımda en büyük ikilemim şimdi beni utandıran saç ve vatka modelleri arasında seçim yapmaktı. Ah, seksenlerin, doksanların sorunları.

Anne, modası geçmiş nice fikri başarıyla kamufle edebildin. Bak ben yapay zekâ projeleri ve arkadaş dramalarıyla ancak başa çıkabiliyorum.

Doğru. Sizin de derdiniz bitmez. Bu arada pek yakında tamamen geri dönüşümlü kumaşlardan bir pelerinim olacak. Modaya uygun çevre dostu. Bilgine.

Bravo anne. Nihayet.

***  

Taş devrinden kalma bir dinozorum ben. Vintage’im. Vintage değilsin, klasiksin sen, der bana. Anne olmak komik bir sitkomda başrol kapmak demek. 

Aslında gevşemek için evde iyi bir çikolata stoğu da işime yarayabilir. İlave on dakika için hep pazarlık. Bir gün daha fazla özgürlük için tartış, kapıları çarp, ertesi gün annenin kanatlarına sığın.

***  

Annem işte. Bizim kuşak şöyleydi böyleydi diye başladığında arkasını tahmin edebilirim.

Mottainai nedir biliyor musun?

Bilmiyorum. Ne tuhaf bir kelime. Türkçe mi?

Merak etmiyor musun ne olduğunu?

Etmiyorum kızım. Sende konu boldur. 

O kadar çok şeye ilgi duyuyorum ki, burnunuzun dibini görmüyorsunuz bazen.

Peki, dedi annem, dudaklarını büzerek. Az sonra yine bizim zamanımızda diye başlayacak o büyük cümlelerinden birinin girişi bu.