Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema - TV Bölümü mezunu. Uluslararası Basın Enstitüsü’nde gazetecilik eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe Mediacat dergisinde başladı. Hürriyet İnternet Grubu’nda editörlük yaptı, sitenin sosyal medya hesaplarını yönetti ve Yenibiriş Dünyası dergisini hazırladı. Yasakmeyve dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü görevinde de bulunan Ercan, Varlık ve Sıcak Nal edebiyat dergileri için söyleşiler de yaptı. Babası Enver Ercan için “Enver Ercan: Sen Sözcüğün Tekisin” ve “Enver Ercan: Ben Şiirimi Yazarım, Sonsuzluk Varsa Gider” başlıklı iki kitap hazırlayan Ercan, biri Avusturya’da “Muhsin Akgün – “5”; biri Türkiye’deki Avusturya Konsolosluğu’nda “Ulaş Tosun - Permanently Temporary” olmak üzere iki serginin proje yöneticiliğini yaptı. Kadir Has Üniversitesi’nde uzun yıllar dijital iletişim alanında çalıştı. Yine aynı üniversite bünyesinde Modern Türk Edebiyatı Sempozyumları düzenledi. Ercan, son olarak Mikroscope dergisinde Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

Türk tiyatrosunun usta isimlerini yetiştiren, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği öğrencileri tarafından 1953 yılında amatör bir tiyatro olarak Avni Dilligil’in desteğiyle kurulan Gençlik Tiyatrosu 70 yıl sonra belgesel oldu. Belgeselin yönetmeni ve yapımcısı Nurgül Bayram ile filmin yapım sürecini ve Gençlik Tiyatrosu’nun tiyatro tarihindeki önemini konuştuk.

 

Türkiye’de toplumcu çağdaş tiyatronun temellerini atarak, Türk tiyatrosunun ilk kez Avrupa’da temsil edilmesini sağlayan Gençlik Tiyatrosu belgeselinin hem yönetmeni hem de yapımcısınız. Bu belgeseli çekmeye nasıl karar verdiniz?

Mesleğe ilk başladığım günden bu yana ustalarla vakit geçirmeyi, onların anılarını dinlemeyi severim, tarihin tozlu sayfaları arasına sıkışmış kalmış hikâyeler hep ilgimi çeker. Bu belgeselin hikâyesi de öyledir. Cüneyt Türel, Metin Serezli, Tuncel Kurtiz gibi ustaların söyleşilerinde bahsettikleri, mesleki yaşamlarına yön veren bir topluluk olarak gördükleri yerdi Gençlik Tiyatrosu. Bugünden bakarsak 70 yıl önce kurulmuş topluluğun belgeselini çekmeye karar vermem de şöyle başladı. Suna Selen’le birlikte Pazartesileri Çiçek’e giderdik, Can Kolukısa da vardı mekânda. 2018 Nisan ayı, yeni kaybettiğimiz şair Ülkü Tamer’i anmak için buluşmuştuk. Daha önce ben TRT’ye “Tarihe Adını Yazdıran Kadınlar” adlı bir belgesel serisi yazmıştım. Bu serinin arasında Suna Selen’in anneannesi ilk kadın romancımız Fatma Aliye Hanım da vardı. 2009’da Fatma Aliye Hanım’ın fotoğrafı 50 TL kâğıt paranın üzerine basılınca bazı çevrelerce ön yargılı davranılarak haksızlık edildi. Ben o zamanlar Suna ablayı tanımıyordum. Senaryoyu yazdım, gönderdim, ertesi gün ofise davet ettim. Kapıdan girdi: “Sen sanki onunla o dönemde yaşamışsın. Anneannemi bu kadar doğru anlatabilen biri olmamıştı. Belgesi, bilgisi bizde dahi olmayan şeyleri nasıl ve vereden buldun?” diyerek inanılmaz sıcak bir kucaklamayla sarılmıştı bana. Suna abla ile Can abi bunun muhabbetini yapıyorlardı. Can abi sonra bana “Aynı böyle bir konu var kızım. Üzerine kimse bir çalışma yapmadı. Oradan yetişenler Türkiye’nin aydınları, mesleklerinin öncüleri oldular. Tiyatro tarihinde bunun üzerine bir çalışma yapılmamış olması büyük eksikliktir. Yeni nesil bunu bilmiyor. Bizler teker teker gidiyoruz. Hafızalarımızda bizimle gidecekler yoksa, sen bunun da belgeselini yapsan ya!” dedi. Bu konuşmayı öyle içten ve istekli söyledi ki, o an ona hayır demem mümkün değildi. Benim Gençlik Tiyatrosu’ndan haberdar olmam böyledir. Ancak o gün böylesine önemli ve zor bir yola çıktığımın farkında değildim. 

 

Belgesele hazırlık sürecinden bahseder misiniz? Ne kadarlık bir süreçte çalışmalarınızı tamamladınız?

Bağımsız çalışan bir yönetmenim ben. Belgeselin yanında sinema ve dizi projelerinde de senaryo yazarlığı ve ikinci yönetmenlik yapıyorum. Can abiye verdiğim sözle araştırmaya başladım bu Gençlik Tiyatrosu neymiş, neler yapmış diye. İnternet ortamında bir şey yoktu. İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü’nde Prof. Dr. Kerem Karaboğa hocadan randevu aldım, gittim görüştüm, beni arşive yönlendirdi.Arşiv’de bulabildiğim sadece o yıllara ait İstanbul Üniversitesi Kapısı’nın bir fotoğrafıydı. O kapı fotoğrafını alıp döndüm. Can abiyi aradım. “Can abi bana çok önemli demiştin, sadece bir kapı fotoğrafı bulabildim arşivden,” dedim. “Ben nasıl yapacağım bu belgeseli?” “Kızın işte bu yüzden önemli, tek tek arayacaksın, şahsi arşivlerini bulacaksın, çok fazla da kalmadık ama Hüsnü Çınar hayatta mı onu bul, o kurucularındandı,” dedi Can abi. Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanlığı yapmış bir isimdi Hüsnü Çınar. Odanın telefonundan aradım sekretere sordum, bilmiyordu, çok sinirlendim, “Geçmiş tarihinizin başkanlarını nasıl bilmezsiniz, duvarlarınızda dizili olması gerekmez mi bu isimlerin fotoğrafları. Yaşları büyük olan üyelerinize sorup, lütfen bana bu ismi bulun!” diye çıkıştım. Bir zaman sonra Hüsnü Çınar’a ulaştım. O benim yol göstericim oldu. 65 yıl öncesinin Almanya’ya gittikleri o Erlangen seyahatlerinin fotoğraflarını, gazete kupürlerini saklamış, benimle paylaştı. “Bu konu nasıl aklına geldi, bizim gençliğimiz, çok önemlidir Gençlik Tiyatrosu” dedi. Bir günde tamamlayamadım röportajı ikinci buluşmamız Taksim’de Büfeciler Odası’nda gerçekleşti. Bu defa sürpriz yapmak için o tarihten bu yana hiç buluşmamış arkadaşları buluşturduk. Can Kolukısa ve Yurdaer Erşan’ı da çağırdım toplantıya. Çok duygusal anlar yaşandı o gün aynı galada olduğu gibi, önce birbirlerini tanımadılar, sonra hepsi ceplerinden siyah-beyaz fotoğrafları çıkartıp, bu benim, bu Metin, bu İlhan İskender diye anlatmaya başladılar. Sonra Sanatçı Yaşam Evi’nde Tunca Yönder’e gittim. “Midas’ın Kulakları” oyunundan Nuran Oktar (Öngören) ile ikisinin fotoğrafını çerçeveletip hediye götürmüştüm. Konuşamıyordu ama yazarak iletişim kuruyordu. Onun gözlerinde inanılmaz bir parıltı gördüm. Eliyle fotoğrafı sevme anı, heyecanı beni çok etkiledi. Konuşabilmek, anlatabilmek için kendisini zorluyordu. O an ben bu belgeseli mutlaka yapmalıyım dedim. Avni Dilligil’in anılarının anlatıldığı kitabı buldum sahaflardan. Orada Gençlik Tiyatrosu’nda yer almış isimlerden ve oyunlardan bahsediliyordu. O kitap çok faydalı oldu. (“Avni Dilligil’i Anıyoruz” )

Baktım ki bir belgesele sığmayacak kadar önemli bir tarih vardı burada. Belgeselin yanında kitabını da hazırlıyorum. “Çıktık Açık Alınla-Gençlik Tiyatrosu” adıyla gazeteci-avukat arkadaşım Yasemin Arpa ile birlikte hazırladığımız kitapta o dönemi ve yer alan isimleri daha geniş şekilde anlatıyoruz. Belgeselin tamamlanması 5 yıl sürdü. 30 Ocak 2024 Salı akşamı Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda galamızı gerçekleştirdik. Belgeselde yer alan birçok isim ve aileleri yıllar sonra ilk defa galada bir araya geldiler. Çok heyecanlıydık hepimiz. O kahramanları, ülkemizin önemli değerlerini sahnede alkışladık. Görüntülerden izliyorum konuklar gözyaşlarını silerek izliyor kaybettiğimiz isimleri. Genç izleyicilerden o akşam şu cümleleri çok duydum: “O dönemde yaşamayı isterdim. Çok güzel yaşamışlar. Onların arasında tiyatro yapabilmeyi isterdim.” 

Belgeselin gösterimi ve finalinde aldığımız büyük alkışla sanıyorum seyircide yaptığımız işi takdir ederek, tam not aldık. Ekipçe bu bizim bütün yorgunluğumuzu unutturdu ve iyi ki yapmışız dedik. 

 

Avni Dilligil, Gençlik Tiyatrosu için çok önemli bir isim. Bunun nedenini sizden öğrenebilir miyiz?

Gençlik Tiyatrosu’nun kuruluşu 1953’tür. Tiyatrocu oğlu Rahmi Dilligil’in aktardıklarına göre babası Avni Dilligil, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Muhsin Ertuğrul’la bir anlaşmazlık yaşıyor ve ayrılıyor, o tarihlerde boşta. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyan ve ileride önemli bir psikiyatrist olacak Ali Keskiner’den ilk fikir çıkıyor. Altan İlkin, Ufuk Esin, Hüsnü Çınar, İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği öğrencileri bir araya gelerek bir tiyatro yapmak istiyorlar. Bir toplumda sanatın ne denli önemli olduğunun farkında gençler bunlar ve toplanıp Avni Dilligil hocaya gidiyorlar. “Biz heyecanlı, meraklı amatör gençleriz, bir tiyatro kurmak istiyoruz, hocam gelin başımızda durun,” diyorlar. Bu gençlerin yapmak istedikleri Avni Dilligil hocayı etkiliyor ve teklifi kabul ediyor. Tiyatronun yönetmenlerinden Yurdaer Erşan röportajında “Avni Dilligil hocamız Türk halkının sesini, dramasını, kendi rengini tiyatroya getirmek ve paylaşmak için ortaya çıkmış bir insan tipiydi tiyatrocu olarak. Mesela Muhsin Ertuğrul’dan farkı şuydu; Muhsin Ertuğrul batıdaki tiyatro anlayışının toplumumuza her türlü yönüyle yani zil çalıp da salona girene kadardan başlayan edebi ve adabıyla yaratmaya ve ortaya koymaya çalışan bir tiyatro adamıydı. Avni Dilligil böyle değildi. O kuralları pek tanımayan, çok daha coşkulu, yarattığı her şeyi sahnede ifade edebileceğini gören bir başka tiyatro adamıydı. Çok dinamikti, çok yaratıcıydı, kuralcı ve kaideci değildi. Sahnede her şey yapılabilirdi ama toplumsal anlamda onun gerektirdiği edep, adap ve ölçü çerçevesinde…” Bu sözlerinden Avni Dilligil hocanın Gençlik Tiyatrosu’nun devrimci ruhunun oluşmasında etkisinin olduğunu görüyoruz.

 

Gençlik Tiyatrosu, sadece tiyatroda değil, her alanda kendi mesleğinin öncülerini yetiştirmiş. Bunu sağlayan gücünü sizce nereden alıyor? 

Kuruluşundan birkaç yıl sonra Avni Hoca kendi tiyatrosuyla ilgilenmek için ayrılıyor. Gençler başka bir profesyoneli başlarında istemiyorlar, öğrendikleriyle “Tiyatroyu biz kendimiz yaparız, oyunları ve oyuncuları biz seçeriz, biz sahneye koyarız, dekorları biz yaparız, biz adamız yahu, artık tepemizde insan olmasına gerek yok” diyorlar. 

Gençlik Tiyatrosu’nun gençlerinin çok önemli bir özgüveni var, birlik beraberlik duygusuna sahipler ve bu duyguyla eser üretiyorlar. O kuşağın para kazanma hırsı yok, paylaşarak çoğalıyorlar. Toplum için sanat ilkesini benimsiyorlar. Profesyonel olduklarında da bu amatör heyecanlarını kaybetmeden yaptıkları işe yansıtıyorlar. 

 

Ali Özgentürk, Aydın Engin, Genco Erkal, Haldun Dormen, Nevra Serezli, Rahmi Dilligil, Tan Oral, Yılmaz Büyükerşen ve Yılmaz Gruda gibi isimlerin aralarında olduğu 42 değerli isimle yaptığınız röportajlara belgeselinizde yer veriyorsunuz. Bu isimleri nasıl seçtiniz? 

Öncelikle belirtmeliyim ki yapılmakta geç kalınmış bir belgesel film bu. Maalesef ki Gençlik Tiyatrosu’ndan yetişen isimlerin önemli bir çoğunluğu vefat etmişti ve geride bir kaynak da bırakmamıştı bu konuya dair. Örneğin; Metin Serezli, Nisa Serezli, Cüneyt Türel, Halit Akçatepe, Aykut Oray, Tuncel Kurtiz’in daha önce yapılmış görüntülü röportajlarını taradım. Mithat Alam Film Merkezi’nden Tuncel Kurtiz’in bir röportajında Eugene O’neill’ın “Büyük Allah Brown” adlı oyununa dair bir anlatımını bulup kullandım. Yılmaz Gruda’nın sahneye koyduğu; Okay Sağtürk, Tolga Tiğin, Tunca Yönder, Tuncel Kurtiz’in oynadığı bir oyun. O oyunda, Allah’ın adını nasıl kullanırsınız diye dayak yemişler ve yuhalanmışlar. 

Hayatta olanların tamamını buldum. Ayrıca o döneme tanıklık etmiş, etkilenerek sonrasında tiyatro kurmuş önemli ustaları seçtim röportaj yapmak için. Haldun Dormen, 1957’de Dormen Tiyatrosu’nu kurarken Gençlik Tiyatrosu’ndan yetişmiş isimleri alarak tiyatrosunu kuruyor. Atila Alpöge ve Genco Erkal tanık olarak konuştular. Atila Alpöge, Ali Keskiner’in arkadaşı ve ilk oyununu izlemiş ve broşürünü saklamıştı. Genç Oyuncular’ın kurulmasında etkisi vardı ve sonrasında Gençlik Tiyatrosu ile Gençlik Tiyatrosu arasında tatlı bir rekabet oluşuyor. 

1958 de Adana Şehir Tiyatroları’nın kurucularından İnci-Gündüz Aykut çiftinin hikâyesi var. Kızları Arzu Karayel ve Huri Aykut anlattı. Rahmi Dilligil, Aybek Korugan gibi ikinci ve üçüncü kuşaktan çocuklarına da yer verdim belgeselde. 

Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen ve arkadaşlarının kurduğu, dünyanın kan satılarak kurulan ilk amatör tiyatrosunun hikâyesi de Gençlik Tiyatrosu ile kesişiyordu. Türkiye’de 1956 İstanbul’da başlatılan ilk kültür festivallerini başlatıyor bu amatör topluluklar. O yüzden Yılmaz Büyükerşen’le de röportaj yaptım. 

Belgeselde konuşan sekiz kişiyi de kaybettik. Hüsnü Çınar, Tunca Yönder, Erol Keskin, Okay Sağtürk, Aydın Engin, Yılmaz Gruda, Rana Cabbar, Osman Arolat. Bu isimlerle belgesel ve kitap için uzun uzun konuştum, onları tanıdığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Birbirimizi çok sevmiştik. Çok önemli bir iş yaptığımı sürekli söylediler. Şu an benim kocaman bir Gençlik Tiyatrosu ailem var.  

Belgeselde ayrıca daha önce yayınlanmamış fotoğraf ve görüntüler de yer alıyor. Bu görüntüleri seçerken kronolojik bir sıralama yaptınız mı? 

Ressam, şair, video ve performans sanatçısı Hakan Akçura’nın sitesinde “Boş Beşik” oyunundan bir fotoğrafa rastladım yapım aşamasının ortalarında. İsveç’te yaşıyormuş. Yazdım ona, anlattım. Böyle bir tesadüfe çok şaşırmıştım. Hakan, benim oturduğum semtte Feriköy’de bit pazarından negatifler buluyor ve bu negatifleri taradığında 1953 ile 1956 arasında çekilmiş amatör tiyatroların fotoğrafları çıkıyor. Bu fotoğraflardan bir sergi açmak istediğini söyledi. Bazı fotoğrafları benimle paylaştı sağ olsun. Sonra Altınterim Erkuş Soylu’nun kızı oyuncu Ceren Soylu’ya ulaştım. Çünkü o fotoğraflarda vardı. Ceren Hanım yıllardır açmadığı annesinin arşivini buldu, çıkardı, o Almanya da “Türk Kızları Modern Tiyatro Alanında Kendilerini Kanıtladılar” yazan Alman gazeteleri, fotoğraflar çıktı. Hazine bulmuş gibi sevindik o gün. Hektor İsmet Öktem Çanakkale’de yaşıyor, o saklamış birçok belge, fotoğraf verdi. Cumhuriyet’te bir haber yapmıştı Emrah Kolukısa, oradan duyanlar aradı beni. Ali Özgentürk de onlardan biri. Gençlik Tiyatrosu’ndan yolu geçmiş o kadar çok insan vardı ki, kayboldum içinde. Belgeselin kurgusu bir yıl sürdü.  

 

Aras Ören, Aydın Engin, Güngör Dilmen, Musahipzade Celal, Necati Cumalı, Oktay Arayıcı, Osman Arolat, Sermet Çağan, Turgut Özakman ve Vasıf Öngören’in aralarında bulunduğu önemli yazarların adı geçiyor belgeselde, bazılarının da ilk oyunları Gençlik Tiyatrosu’nda oynanmış. Türk tiyatrosunda Gençlik Tiyatrosu’nun bir benzeri var mı?

Turgut Özakman’ın “Karagöz’ün Dönüşü”, Güngör Dilmen’in “Midasın Kulakları”, Sermet Çağan’ın “Ayak Bacak Fabrikası” oyunları, daha çok var hepsini saymayayım burada ama en önemlilerinden biri 1954’te Necati Cumalı’nın “Boş Beşik” adlı oyunuyla Almanya Erlangen’de uluslararası üniversite tiyatroları festivalinde ülkemize derece kazandırıyorlar. Metin Serezli, Nisa Serezli, Erhan Dilligil, Can Kolukısa, İlhan İskender gibi isimler var. Müziklerini Nedim Otyam yapıyor. Aram Haçaturyan’ın bale süitlerini, Devlet Senfoni Orkestrası’nda çaldırıyor. Bugün düşünebiliyor musunuz bir amatör gençlik tiyatrosunun neler yapabildiğine? Bir tiyatrocu olmadığım için benzerleri var mıydı bilemiyorum? Yanlış bir şey söylemek istemem. 

 

Belgeselinizin gösterimi başka şehirlerde de olacak mı? Tiyatroseverler başka bir platformda da belgeselinizi izleme imkânına sahip olacak mı?

30 Ocak 2024 Salı akşamı İBB Kültür’ün desteğiyle galasını yaptık. Yeni bir dijital platform olan Hoox Tv ilk yayın hakkını aldı, (https://hoox.tv/gencliktiyatrosu/379/4) uygulamayı indirerek, platforma üye olup izleyebilirler. Kitabı çıktıktan sonra da kitapla birlikte şehir gösterimleri, üniversitelerde, festivallerde özel gösterimler yapmak istiyorum. Olabildiğince fazla gencin belgeselimi izlemesini istiyorum çünkü onlara ilham sağlayacağına inanıyorum.