Bu kaçıncı denemem bilmiyorum. Bu sokağın ortasında, caddede, yan mahallede yakalandım. Yakalanma ihtimalim artıkça adımlarım yavaşlıyor. Gerçekten kaçıyor muyum? Koşsam belki otobüse binerim, belki büyük bir gemiye ya da iki mahalle ötede olduğu söylenen çınar ağaçlı parka atarım kendimi. Kaçsam küçük torbadan dökülen mendillerimi toplarım yerlerden, izlerimi takip etmesinler diye. Korkuyor muyum? Neden yalnızım? Annem nerde, babam var mı, ya da ninem? Benim mendillerimi neden almıyor kimseler?
Göz yaşlarıma karışmış sümüklerimi kareli gömleğimin yırtık koluna silerken alışık olmadığım kadar büyük sesler duyuyorum. Duraksıyorum, duvarlarla çevrili yıkık binanın çamurlu bahçesinde demir çubuklarla oynayan arkadaşlarımın sesleri değil bu duyduklarım. Daha canlı daha kalabalık. Adımlarımı hızlandırıyorum arkama bakmayı ihmal etmeden.
Köşeyi döndüğümde caddede buluyorum kendimi. Kocaman bir otobüs durağı var karşı kaldırımda. Beyaz kıvırcık saçlı bir dede oturuyor. Hızlıca karşıya geçiyorum, “Merhaba,” diyorum usulca. Gülümsüyor. Sesler diyorum, davul sesleri, nereden geliyor?”
“Çınarlı parktan” diyor, “şenlik var orada.”
Şenlik ne demek, bilmiyorum. “Kutlama,” diyor, “gitmek ister misin?” İçim ısınıyor, parmaklarımı sıkıyorum, torbanın sapı kayboluyor avucumda.
Kimsin demiyor ya da nereden geliyorsun…sadece ‘gitmek ister misin?’… Kafamı sallıyorum, kalbim seviniyor, elimi tutuyor. Arkama bakmıyorum, korkmuyorum. Sıkıca sarılıyorum belki yüz yaşındaki ele.
Güneş bulutların arasından gülümsüyor alnımdaki boncuk terlerime. Sesler yükseldikçe adımlarım büyüyor, hızlanıyor. Çınarlı parka geliyoruz, ayaklarımın yanında ince bir mırlama. İçim ışıldıyor, duvarlar toprağa karışıyor, kahkahalar gökyüzüne…Kucağıma alıyorum yumuşacık mavi gözlü patiyi. Bayraklar var, kollar havada, mavi, kırmızı ve çınar ağaçlarının serinliği. Öğreniyorum şenliği, bir bayrak veriyor elime belki yüz yaşındaki.
Arkama bakıyorum, mendillerimi topluyor pamuk dedeler…