Türkiye’de son yıllarda çocuk ve gençlik edebiyatında dikkat çekici gelişmeler yaşanıyor. Gerek bu alanda eserler veren yazarların artması gerekse çeviri kitapların sayısındaki artış göz dolduruyor. Ayrıca bu alandaki yazarların artması sadece bu alanda yazmak isteyenler için de bir motivasyon unsuru. Biz de temamız “Kedi ve Çocuk” olunca Türk çocuk edebiyatındaki son durumu bu alandaki editörlere yöneltelim dedik. 

Günışığı Kitaplığı Genel Yayın Yönetmeni, Editör / Müren Beykan

Günümüzde Türkiye’deki çocuk edebiyatı sizce ne durumda?

Çocuk –ve tabii gençlik– edebiyatı geniş bir derya. Yaş gözetmeksizin hepimizin okuduğu unutulmaz hikâyeleri yazan ustalar da var, yolun başındakiler de var. Şahane desenlerle şahane hikâyeler anlatanların yanı sıra, sıkıcı kurgulardaki sıradan öyküleri desenle soslayanlar da var. Her ülke için geçerli bu durum. Biz yayıncılar, kurumsal felsefelerimiz doğrultusunda bu deryadaki güzel hikâyeleri arayıp bulma peşinde oluruz hep; ustalıkla anlatılan, zihinlerde iz bırakan, yüreğe dokunan hikâyelerin peşindeyizdir. 

Türkiye’de son on, on beş yılda dikkat çekici bir çeşitliliğe ulaşan bu alanda, çocuğa, gence göre yazmanın büyük sabır ve özen gerektirdiğini, çocuk edebiyatının çocukça yazılmış hikâyeler demek olmadığını belirtmeme zaten gerek yok. Çocuğun birey olduğunu kabul etmeye başladık. Bu temele oturan hikâyelerin öznesi olan çocuk ya da genç kahramanlar hepimize ilham veriyor. Çocuk ve gençlik edebiyatının –yeterli görmesek de– güçlendiğini, yetişkin edebiyatına emek verenlerin de bu özel alanda romanlar, öyküler yazmaya sevdalandığını söyleyebiliriz. Dikenli bir yolda yürümektir bu alanda yazmak, herkes farkında artık. Hem anadilini yeni öğrenen çocuğa dilbilgisi kurallarını eğip bükmeden bir hikâye anlatacaksınız, hem de ülke kültürüne göreliği göz önünde tutacaksınız. Üstelik, egemen sansürü görmezden gelmek de mümkün değil, “Demokles’in CİMER”i tepemizde. 

Bütün bunlara rağmen, çocuğa ve gençliğe, bizzat kendilerinin de okumaktan keyif alacağı kitaplar ulaştırmaya tutkulu yazarlar ve duruşundan ödün vermeden çabalayan yayınevleri kültürümüzün yapı taşları. Onlarla yurtdışında da övünüyoruz. Çocuğun edebiyat yardımıyla kuracağı hayallerin kendini oluşturmadaki, barış sever, sanat ve bilim sever bir insan olmadaki önemi sanki bizim ülkemizde de yavaştan anlaşılıyor. Yavaştan diyorum, çünkü egemenin sopası sansür, iyi eğitim görmüş yetişkinlerin bile zihnini bulandırıyor, bir kitapla çocuğun travmaya uğrayacağını sananlara rastlamak şaşırtıyor.

Öte yanda, yetkin işleriyle uluslararası alanda da ünlenen illüstratörlerimiz kadar, sanat bölümlerinden yeni mezun çok sayıda çizerin de kitaplara emek verdiği bir alandan söz ediyoruz. Genç çizerlerimizin çok deneyime ihtiyacı var henüz: Yazarın hikâyesini, kendi deseniyle adeta yeniden dillendirecek, o hikâyeye katkıda bulunacak bir görsellik yaratmak konusunda soluklar yetersiz kalabiliyor. İlk çiziliverilenlerin hiçbir zaman son çizilen olamayacağını bilmeliyiz. Sabırla çok çok çalışmak ve hikâyeyi derinine özümsemek, genç arkadaşlarımızın emeli olduğunda daha güzel kitaplara ulaşacağımıza inanıyorum.

   

Çocuk edebiyatında çevirinin durduğu yeri öğrenebilir miyiz? Çeviri kitaplar nasıl karşılanıyor? Gerçekten çok okunuyor mu? Okunma ve satış anlamında Türk yazarları geçiyor mu?

Özellikle Alman ve İtalyan çocuk edebiyatlarını okumadan büyümesin çocuklarımız isterim ben şahsen. Güzel bir Türkçeyle çevrilmiş, bambaşka kültürleri yansıtan hikâyeler hepimiz için zenginleştirici, hele ki çocuklar için. Her dili bilemeyiz; Daniel Pennac’ı, David Almond’u, Roald Dahl’ı, Luigi Ballerini’yi ya da Andrew Clements’i kendi dilinde okuyamayabiliriz, ama onların yarattığı evrenleri bilmek, hissetmek ufuk açıcı. Başka başka diller konuşan, değişik coğrafyalarda yaşayan insanları anlamaya, tanımaya, onlarla barış içinde yaşamaya ihtiyacımız var. Edebiyat, hepimize olduğu gibi, çocuklara ve gençlere de beklenmedik derecede güç sağlayabiliyor.

Yalnızca yurtdışından kitaplar yayımlamayı yeğleyen yayınevlerinin bu yaklaşımı boşuna değil: Editör elinden çıkmış, desenleri tam da kitaba göre sonlandırılmış, pazar sınaması çeşitli ülkelerde yapılmış, tamamen hazır kitabı tüm yayıncılar sever. Ancak, çeviri kitap yayımlamanın külfeti yok, sanılmasın: Farklı kültürlere ait söylemlerle biçimlenmiş bu kitapların çevirisi üzerinde, kendi çocuk ve genç okurumuzun algı dünyasını düşünerek, çok çalışmak ve bir dizi karar almak gerekir. Hangi yaş grubuna yazılmışsa, o gruba uygun sözcükleri ve kavramları seçmek ciddi emek ister. Çevirmenin deneyimi ve işbirliği hevesi, baştacımızdır. 

Oysa, telif eserde durum epeyce değişik. Yazarın yeni dosyasıyla çıktığı maceraya eşlik etmek, onun yanında ama yeterince uzağında durup, hikâyenin en yetkin hale kavuşması için elverip ama destek dokunuşla yetinmek… Yani, editörlük müessesesi, tahminler ötesi incelikli bir dengeye oturur. 

Evet, ülkemizde çok sayıda çeviri çocuk ve gençlik kitabı raflarda. Aralarında çok satanlar var. Okuması da bazısının desenlerine bakması da keyif veren kitaplar. Çünkü, onlar özgür ülkelerde özgürce yazanlar ve özgürce çizenler tarafından hazırlandılar. Ülkemiz yazarlarının kitapları –Günışığı Kitaplığı deneyimine göre– çeviri eserlerden daha az okunmuyor, ama konuları, dilleri açısından özgürleşmeye ihtiyaçları var. Yazan da çizen de, baskıcı ortamlarda soluk alamıyor! Hepimiz öyleyiz.

 

Doğan Çocuk Yayın Yönetmeni / Keriman Güldiken

Günümüzde Türkiye’deki çocuk edebiyatı sizce ne durumda?

Zamanın ruhunu yakalamak, okuru ciddiye almak ve bu evrenin genişliğinin farkına varmak gibi konularda 15-20 yıl öncesine göre çok çok yol aldığımızı söyleyebilirim. Ancak yolculuğun zorluğu, yolun uzunluğu ve öteki yolcular göz önüne alındığında çok parlak bir “iyi halden” söz etmek mümkün değil. Çocuk edebiyatıyla ilgilenenlerin, çocuk kitabı yazmak isteyenlerin sayısında müthiş bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Bu elbette güzel bir gelişme. Ancak bu artışla beraber üretilen edebiyatın niteliğinde de bir artış gözlemleyebilmemiz gerekir. Ben belki çıtayı zihnimde çok yüksek bir yerlere koyuyorum ama ne zaman ki Türkiye’den Julia Donaldson, J.K. Rowling gibi tüm dünyada çok satan ve tanınan isimler çıkar o zaman Türkiye’de çocuk edebiyatı iyi durumda diyebiliriz.

Çocuk edebiyatında çevirinin durduğu yeri öğrenebilir miyiz? Çeviri kitaplar nasıl karşılanıyor? Gerçekten çok okunuyor mu? Okunma ve satış anlamında Türk yazarları geçiyor mu?

     Kim olduğumuzu, nerede durduğumuzu ve nereye doğru yol alacağımızı anlamamıza yardımcı olmak gibi bir işlevi var edebiyatın. Özellikle nerede durduğumuzu sağlıklı anlamak için de resmin bütününü görmek gerekiyor. Sadece kendi çevremizi görerek, okuyarak belirlediğimiz rotanın bizi yanlış yerlere götürmesi muhtemel. Dünyanın bambaşka bir köşesinden bakan birinin olan biteni nasıl gördüğünü anlamak, hissetmek muhteşem bir bakış açısı zenginliği. Ne kadar çoksa o kadar iyi. Elbette çocuk edebiyatında bu zenginliği sağlayabilmek için de çeviri kitaplar önemli. Türkiye’de en büyük çocuk kitabı alıcısı okullar. Okullar da çeviri kitaplardan ziyade yerli yazarların kitaplarını daha çok tercih ediyor. Çünkü yerli yazarlara ulaşabilmek, onlarla iş birliği yapabilmek daha mümkün. Ancak kendi kitabını kendi seçebilen/seçen okur grubuna yönelik kitaplara geldiğimizde grafiğin tersine döndüğünü gözlemliyoruz. Bunu, bu yaş grubuna yazan yerli yazar sayımızın az olmasına bağlayabiliriz. Yine bu yaş grubunda çocukların okumayı sevdiği fantastik, korku, polisiye, bilim kurgu gibi türlerde yerli üretim öteki türlere göre daha az. Sansür, otosansür gibi konuların da yerli yabancı kitap üretim ve satış dengelerini etkilediğini söyleyebiliriz.

 

Fibula Yayıncılık Editörü  / Doğukan İşler 

Günümüzde Türkiye’deki çocuk edebiyatı sizce ne durumda?

Çocuk edebiyatı, günümüzde hem en bereketli günlerini yaşıyor hem de büyük bir enflasyon içinde. Birçok yazar, çizer ve yayınevi ince eleyip sık dokudukları bir yolda ilerleyip çocuk edebiyatını her seferinde bir adım daha öne götürebilmek hususunda büyük emek sarf ediyor. Diğer yandan nitelikten epeyce uzak yayınları da görmezden gelemeyiz elbette: Behçet Necatigil’in deyimiyle “kalemini sivriltmiş” yazarların yanında sırıtan, hasbelkader iki kapak arasına girip “kitap” olmuş ve hatta bazısı saman alevi bir popülerlik kazanan eserler de oldukça fazla. Fakat ben bu enflasyonu da pek zararlı bulmuyorum. Elbette, nitelikli eserler zamanın eleğinde hep üste kalacaklar. Umarım ki hem yazarlar hem çizerler hem de yayınevleri bu enflasyon içerisinde umutsuz olmanın tam tersine, hep daha iyisini başarabilmek ve her anlamda nitelikli eserleri çocuklara sunabilmek için kendilerinde daha fazla güç bulsunlar.

Çocuk edebiyatında çevirinin durduğu yeri öğrenebilir miyiz? Çeviri kitaplar nasıl karşılanıyor? Gerçekten çok okunuyor mu? Okunma ve satış anlamında Türk yazarları geçiyor mu?

Çeviri eserlerin -hem de sadece çocuk edebiyatı alanında değil, yetişkin kitaplarında da durum bu- garip bir şekilde hep daha cazip algılandığını düşünüyorum, okur tarafından. Sanırım bu biraz da eser-eser sahibi arasında kurduğumuz bağ ile ilgili. “Yabancı” olan bize daha bilinmez, daha keşfedilmez ve bir anlamda “uzak” geldiği için galiba, çeviri eserleri de daha cazip buluyoruz. Fakat bu durum da yavaş yavaş tersine dönüyor bana kalırsa. Çocuklar, bir şekilde karşılaştıkları, konuştukları, imzasını alabildikleri; kısacası kendileri gibi canlı kanlı birinin bir kitap yazmış olması karşısındaki hayranlıklarını ve sevgilerini göstermek hususunda daha cömertler. Tabii burada yazarın okurlarıyla olan iletişimi, eseri dışında “yazar” olarak duruşu da çok etkili bir faktör. Bazen bir sosyal medya paylaşımı bile, “yazar” imajını yerle bir edebiliyor…