Covid-19 virüsünün tüm dünyayı etkisi altına almasıyla birçok sektör gibi sahne sanatları sektörü de durma noktasına geldi. Sahne sanatları insanların bir arada olmasını gerektiren, sanatçı ve seyircinin yüz yüze bulunduğu bir alan olduğu için, faaliyeti ilk son bulan alanlardan biri oldu. Perdelerin kapanmasıyla beraber sanatçılar büyük bir belirsizlik yaşamaya başladı. İlk haftalarda kimse ne yapacağını bilemedi. Birtakım sosyal medya platformlarında tiyatro ve müzik dünyasının önde gelen isimleri güncel durum ve gidişat hakkında beyin fırtınası yapıp, ne kadar süreceği bilinmeyen dönemde hayata geçirilebilecekleri konuştu. Koşullar bir araya gelip prova yapmayı imkânsız kıldığı için 2020’nin mart ve haziran ayları arasında tiyatro sektöründe yeni üretimler gerçekleşemedi. Bu süreçte müzisyenler çoğunlukla solo performanslarla sosyal medya hesaplarından dinleyicileriyle buluşma fırsatı yakaladı. Tiyatro alanında ilk etapta dünyanın her yerinden farklı tarzlara sahip çok sayıda ekip, YouTube hesapları üzerinden arşivini yayınladı. Yayınlanan oyunlar sanatseverleri pandemi günlerinde hatırı sayılır ölçüde tatmin etti. Dijital ortamda önce yerli bir ekibin sahnelediği bir oyunu, ardından da bir National Theatre prodüksiyonunu hiç çaba gerektirmeden izleyebilmek son derece ilgi çekici bir deneyimdi. Ancak kısa süre içinde bunun sürdürülebilir bir şey olmadığı belirginleşti.
Günlük vaka sayılarının azalması ve pandemi kurallarının nispeten hafiflemesiyle 2020’nin yaz aylarında tiyatro sektöründe üretim anlamında bir hareketlilik başladı. Ekipler yeni oyunları için çalışmaya, sezon ortasında yarım kalan oyunlarını tekrar sahnelemek için hazırlanmaya başladı. Açık hava sahnelerinin de açılmasıyla oyunlar sınırlı bir kapasiteyle de olsa birkaç ay boyunca seyirciyle buluşma şansı buldu. Fakat sonbaharla beraber vaka sayıları tekrar yükselişe geçti. Tüm dünyada pandemi kuralları tekrar sıkılaştı. Haliyle perdeler kapandı. Bu noktada tiyatro ekipleri gösterimlerini online platformlarına taşıyarak bilet satmaya devam etti. Oyunlar bu kez kamera karşısında oynandı ve kimi zaman canlı kimi zaman bant yayın olarak seyirci karşısına çıktı. Salgının başında sahne sanatları eserlerini dijital ortamda izleme alışkanlığı edinen sanatseverler bu alışkanlığı sürdürerek, 2020-2021 sezonunu da tiyatrodan uzak geçirmemiş oldu ve özlemlerini bir nebze dindirebildi.
Zaman ilerledikçe sanatçılar farklı işler de üretmeye başladı. Tiyatronun olmazsa olmaz özellikleriyle dijitalin sunduğu avantajları bir potada eriten bazı biçimsel işler yapıldı. İlk sayıda değindiğim Podacto adlı oluşum bu işlerin en öne çıkanlarından biriydi. Bu dönemde tiyatronun genel kanının aksine koşulsuz şartsız canlı performansa dayalı olmadığı, farklı girişimlerin de sanatseverde karşılık bulabileceği ortaya konuldu. Bu biçimsel işler sayesinde “dijital tiyatro” kavramı ortaya çıktı. Hiç kuşku yok ki bu kavram sektörün olmazsa olmaz kollarından birine dönüştü. Bu, tiyatrocuların “Dijitalde tiyatro olur mu?” sorusuna verdiği cevapların giderek olumlu bir hal almasından ve yeni projelerini dijitali de göz önünde bulundurarak tasarlamalarından anlaşılıyor.
Düşen vaka sayıları ve hafifleyen salgın koşullarıyla beraber yakın zamanda perdelerin açılacak olması da dijital tiyatroyu bitirmeyecek. Oyunlar hem salonlarda hem de dijital ortamda seyirciyle buluşacak. Bu da tiyatroya gitme imkânı bulamayan sanatseverlerin oyunları bulundukları ortamdan izlemeye devam etmesini sağlayacak. Bu durumun içinde bulunduğumuz çağın olumlu getirilerinden biri olduğu tartışılmaz.