En başında “merak” vardı. Sonra “lisan” doğdu, “ateş” bulundu. Geceleri ateşin başında oturulduğunda da “dedikodu” başladı. “Dedikodu sıkça kötülenen ama aslında kalabalık gruplar halinde işbirliği yapabilmenin de temelini oluşturan bir beceridir” diyor “Sapiens”te Yuval Noah Harari. Yetmez ama evet, dedikodu ilkel gazeteciliktir. Dedikodu ile yayılan bilgi kurumsal olarak doğrulatılıp kayıt altına alınarak bir şekilde diğerlerine ulaştırılmaya başlandığı anda da gazetecilik başlar.

 

Bir kısmını hiç tanımadığınız, bir kısmının ise adına, yüzüne aşina olduğunuz ama esasen tanımadığınız, dostunuz, arkadaşınız, akrabanız olmayan birinin, birilerinin, bir kâğıt üzerine yazdıklarına, bir kutudan ya da bir ekrandan söylediklerine ya da size internet sayesinde bilgisayar veya akıllı telefon üzerinden ulaşan sözlerine nasıl inanabilirsiniz? İnanılmaz bir şey bu! Sebebi, dedikodunun tatlılığı. Sonra merak. En sonunda da bilgiden yarar sağlama beklentisi; ya tutarsa, ya doğruysa!

 

Üniversitede gazetecilik okurken, ikinci sınıfta bir haber ajansında çalışma şansı buldum. Ajanstan gazeteye, gazeteden radyoya, radyodan tekrar gazeteye, oradan dergiye, ardından televizyona, hop tekrar gazeteye ve Medyascope denen tuhaf şeye gelene kadar 40 yıl geçti. Haberlerin daktilo ile yazılıp, teleks ile ulaştırıldığı, haberin faksa verildiği, fotoğrafın film ile çekildiği, yıkandığı, paklandığı, basıldığı ve telefoto ile geçildiği, haberin telefon ile yazdırıldığı, yazının kurşun harfler ile dizildiği, sayfaların bağlandığı, bir nesil sonra ise filme çekilip kalıbının alındığı, tv filminin elle kare kare, kesilip yapıştırılarak kurgulandığı bir yerden geliyorum. Bugün bunların hepsi, internete bağlı bir akıllı telefon ile yapılabiliyor. Polis, adliye, magazin, sağlık, eğitim, ekonomi, politika muhabirliği, foto muhabirliği, sunuculuk, istihbarat şefliği, servis şefliği, haber müdürlüğü, editörlük, yazı işleri müdürlüğü, temsilcilik, yayın koordinatörlüğü yaptım. Görülebilecek her şeyi gördüm, yönetilebilecek her şeyi yönettim, konuşulabilecek herkesle konuştum. Bu uzun yolculukta anladım ki teknoloji değişir ve gelişir ama önemli olan içeriktir.

Dedim ya insan, sonsuz merak sahibi bir tür. Anlatmayı da çok seviyor. Bu ikisinden hem bilim hem sanat hem ekonomik faaliyet ürüyor. Gazetecilik, bunların tamamını içeriyor. Derlenmiş, düzenlenmiş, zamanında aktarılmış, doğru bilgi ve yol gösterici yoruma her zaman talep var. Her zaman da bu talebi karşılayacak meraklı, gerçeğin peşinde, anlatmayı ve aktarmayı seven insanlar bulunuyor.

Gazetecilik nereden nasıl doğdu diye basit bir araştırma yaparsanız önce iki şeye rastlarsınız, Roma ve Çin imparatorluklarının, başarı öykülerini yazdığı ve çoğaltıp ülkenin dört bir yanına dağıttığı metinler. Göreceğiniz bir başka şey, bir İtalyan liman şehrinde liman yönetimi binası  kapısına asılan ve hangi geminin ne zaman limana geleceğini ne zaman ayrılacağını, hangisinin ne yük taşıdığını hangisinin ne ve ne kadar yük alabileceğini, hangi geminin tayfa aradığını yazan duyuruları görüp, bu duyuruyu elle çoğaltarak meyhanelerde gemicilere az bir para karşılığı satan girişimci olacak. Bir de matbaa kullanılarak kâğıda basılan ilk gazete olarak kabul edilen, 17. yüzyılın başında yayımlanan “Relation: Aller Fürnemmen und gedenckwürdigen Historien”, yani “Tüm önemli ve kayda değer olayların haberleri”ne rastlayacaksınız. Bu ilk gazeteden sonra yüzlerce ülkede binlerce gazete yayımlandı hâlâ da yayımlanmaya devam ediyor. Radyo da televizyon da icat edildikten kısa süre sonra haber vermeye başladı ama gazeteler yaşamaya devam etti. Ancak 1970’lerin başında kurulan internet ve 30 Nisan 1993’te insanlığın hayatına giren World Wide Web (WWW) ile işler değişti.

 

İşler değişti de meslek değişti mi? Biçim ya da işleyiş olarak evet. Bakmayın hâlâ gazetelerin basılıp dağıtıldığına, o iş bitiyor. Bence basılı kitap da öyle. İnanılmaz bir hız ile dijitalleşiyoruz. Nesnelerin internetinde müthiş bir gelişme var. Ücretsiz internet bağlantısı insan haklarından sayılmaya başlandı. Mesela Finlandiya, 2010’da internetin “temel insan hakkı” olduğunu kabul etti ve ülkedeki tüm telekomünikasyon firmalarını, vatandaşlara en az 1 Mbps hızında genişbant internet bağlantısı sağlamakla yükümlü tuttu. “Elektrik kesilince internet biter ama gazete, dergi, kitap okumaya devam edebilirsin” diyenler var. Ama kesintisiz elektrik enerjisi ve kablosuz elektrik iletiminde de müthiş gelişmeler var. İnterneti ve dijitalleşmeyi tartışmayı çoktan aştık. Şimdi asıl konuşulması gereken dijitalleşmenin kamusallaşması, internetin ve elektrik enerjisinin kesintisiz ve bedava olması.

 

Bu alanda gelişmenin ucu açık. 2005 yılında ABD’deydim. Detroit-AnnArbor’daki Michigan Üniversitesi’nin medya laboratuvarında iki şey gördüm. Bilim insanı geldi, beyaz önlüğünün ön cebindeki kalemi çıkardı, bir yerine bastı, kalemin altından üç ayak çıktı. Kalemi üç ayağının üzerinde masaya koydu. Sonra bir yerine daha bastı, kalemden havaya bir hologram yayıldı. Karşımızda klavyesi ve ekranı ile bir bilgisayar vardı. Klavyede tuşlara bastı, yazılar ekranda belirdi. Gidilecek yerlerden birisi burası.

 

Aynı laboratuvarda bir de gözlük verdiler. Taktım, sağ gözlük sapına dokundular, sağcamda bir bilgisayar ekranı belirdi. Bu ekranı küçük bir aparatla kontrol ettiklerini söylediler ama asıl hedef ekranı zihin dalgaları ile kontrol etmek, gözlükteki bilgisayarı da lense taşımakmış. Gidilecek bir diğer yer de bu.

 

Ancak bu teknolojiler ne kadar gelişirse gelişsin, önce içeriğe, o içeriği üretmek içinde insana ihtiyacımız var. Söz konusu içerik, gazetecilik faaliyeti ile üretilmiş haber ve yorum ise bunun için de meraklı, kuşkucu, nereye baktığını bilen, baktığı yerde gerçeği gören, gördüğünü anlayan, anladığını kaydeden ve anlatan insanlar, bu insanların bir arada bulunduğu, yayın yaparken gazeteciliğin temel ilkelerini ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kendine rehber edinmiş, haberin altı temel soruya (5N1K) cevap verip vermediğini kontrol eden yetkin editörlere sahip kurumlar gerekli.

 

Biz Medyascope’ta, video temelli, Periscope (Scop), Facebook, YouTube’tan yayın yapan, yayınlarını Twitter’dan duyuran, okurun-izleyicinin yayınlara daha sonra web sayfasından da erişebildiği bir yapı kurduk. Bu yapıdaki haber ve yorumlara, internete erişen herkesin erişmesi mümkün. Bundan altı yıl önce başladığımızda bu tür yayıncılıkta dünyada ve Türkiye’de tektik, şimdi teknik olarak pek çok benzerimiz var. Bizi onlardan ya da onları bizden ayıran, farklı kılan tek şey ise içerik.

 

İnsanlar merak ettikleri, dedikodu yaptıkları, habere ihtiyaç duydukları sürece gazetecilik var olacak. Habere ulaşmak, haberi kotarmak, haberi yaymak için kullanılan araç ve teknoloji değişse de şu altı temel sorunun cevabı hep aranacak: Ne, nerede, nasıl, neden, ne zaman, kim? Çünkü insanı bu soruların doğru cevapları özgürleştirecek.

 

“Şaban Oğlu Selim ile Kitabı” şiirinde der ki Nâzım Hikmet, “Hürriyetin ilk şarkısı anlamaktır… Anladığını anlatmayan alçaktır.”