“Bu hayat, ‘Alkor’ dolu ‘Meltem’ olmalı ve ‘Ebru’li bir renk…”
Rollo May, Yaratma Cesaretin’de “cesaret, daha çok, umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisidir,” der. Başarı da bu yolda yalnız bırakmaz bu yetiyi ve istikrar ile yorulmaz bir yenileme ve yineleme ile sizinle olur. Bu, zamanın tekrar tekrar inşadır düşünüldüğünde.
Zamanı yaratma üzerine kafa yoralım önce; sonra o yorgunluğu atmanın keyfini çıkaralım yeniden, görece doğan her yeni günle… Zira inşa, bir ikna çabası da biraz yakından bakınca…
Sanatla yaratılan zaman, yazıyla yaratılan ve aktarılan zaman, insanın önce kendi iç dünyasında bir inşaya yol açar açmasına da bu yolda ne kadar ilerlendiği kişiye münhasır bir haldir. Burada cesaret girer işin içine… İlerleyen süreçte de atılmamış her adım biraz pişmanlığa dönüşür… Atanineler sözü çınlar mı bilmem kulağınızda ve fakat çok yerindedir “dokuz çocukla mağaraya kapanmadınız…” Velev ki kapananlar oldu, yine edebiyat ve sanat zamanı yeniden yaratan/ yaratabilenlerin öyküleri ve yapabildikleriyle ışıklanır. ‘Şafak söker’ onlarda ve ateşi paylaşırlar diğer cesurlarla…
Beş ögeli bir cümle kurun, sonra sadece kelimelerin yerlerini değiştirin. Aynıymış gibi görünen cümleler aslında çok da aynı değildir. Her birinde vurgu farklıdır. Yani her bir cümlede zamanı vurguyla değiştirir başka bir cesaret örneği sunmuş olursunuz. Zira anlatımınız ezberden kurtulup özenle ve o duruma, mekâna, kişiye özel hale gelmiştir. Geliştikçe siz, zamanı yeniden inşa edersiniz bu çaba içinde ve artık kendiliğinden.
‘Zamanı yaratma’ kalıbında ilk sözcüğün sonundaki -ı ekini silelim şimdi, elimizde ‘zaman yaratmak’ kaldı. Bu satırlardan itibaren de biraz bu konuda kafa yoralım. Sonra yine dinlendiririz zihinleri; belki şiirle, belki müzikle belki de dalga seslerinin taşlar üzerinde kulaklara emanet ettiği o ezgiyle…
Zaman yaratmak, özen, emek, saygı ve elbette sevgi ister. Her kim ve her neyse zaman ayrılan özeldir, özel hale getirilmiştir. Bir an bir üstünlük hissi yaratsa da kendi içinde bir işteşlik taşır aslında. Dikkatli bakanlar bunun idrakına varacaktır.
Arkadaşlara, eşe dosta, aileye zaman yaratmak için bu içinden geçer zamanda çok da vakit ayırmamaktan şikayetler sıralansa buradan Mars’a yol olur hem de gidiş dönüş çift şerit… Sevdiklerinize zaman yaratmak, iletişim çağında ve el altında bu kadar seçenek de varken neden zor gelir ki bakmak lâzım… Aslında zaman yaratmak, içinden geçtiğimiz her ilişkiyi de yeniden inşa etmek değil midir hem de cesurca. Özenle, saygıyla, yoğun emekle ve sevgiyle… Bitmeyen işler yüzünden sevgileri yarınlara bırakma alışkanlığı, zaman yaratma cesaretimizi parlatmadıkça son bulacağa benzemiyor. Coğrafyanın neresine denk düşerse düşsün önem verdiğiniz, aynı güneşin her döngüsünü farklı açılardan da olsa yaşadığınızı, paylaştığınızı bildiğiniz onlarca insana zaman yaratmak aslında çokça da keyiflidir. Hayatın her sunusunu gülümseme ya da göz yaşıyla veya susarak ve yeterince konuşup dinleyerek ve elbette zaman zaman sımsıkı sararak ‘anı’ hanesine yazdığınız herkese zaman yaratmak, size yaratılan zamanı paylaşmak aldığımız her nefesi daha anlamlı kılmaz mı…
‘Dil cimriliği’ etmemek, duygu ve düşünceyi kâğıda ya da kulak hafızasına emanet etmek sadece edebiyatçıların ve sanatçıların üzerine düşen vazife olmasa gerek… Zamanın inşası, bir armağandır aslında ve armağan mütemadiyen devinmelidir.
Türkçeye çevirisini Emine Ayhan’ın yapıtığı; Lewis Hyde’nin Armağan kitabının Giriş bölünün epigrafiyle son bulsun yazı…
“Sanatçı… varlığımızın edinilmiş olan yanına değil; bahşedilmiş bir armağan olan- dolayısıyla daha kalıcı olan- yanına hitap eder.” ( Joseph Conrad).
Madem hepimizde bahşedilmiş bir yan var… Haydi ne duruyoruz. Sakince ve cesurca ve hâlâ vakit varken…
Ve iyi ki zaman yarattığımız ve onlarca yıldır dimdik ayakta duran insanlarımız var…