Mikroscope dergisi olarak üçüncü yılımızı kutluyoruz. Biz de tam bu günlerde Türkiye’deki uzun süreli dergi yayıncılığının sırlarını dergi yöneticilerine soralım istedik. Varlık dergisi editörü Mehmet Erte, Kitap-lık dergisi editörü Murat Yalçın ve Notos dergisi Genel Yayın Yönetmeni Semih Gümüş’e bu işin sırrı nedir, dedik. İşte cevapları…
“İşini hakkıyla yapanların felakete sürüklendiği bir çağdayız.”
Varlık, Mehmet Erte
Bir derginin niteliğine ömrüne bakarak karar veremeyiz. Edebiyat tarihi –dünyada ve Türkiye’de– kısa ömürlü ama etkili, gündem belirleyen birçok dergiyle dolu. Hatta avangart dergilerin yayın hayatının pek uzun olmadığını söylemek mümkün.
Bazı dergilerin ömrünü devlet veya holding desteğine bağlayanlarla sık karşılaşırız. Böyle bir destek baskı kalitesini artırır, dağıtım ağını genişletir şüphesiz, ancak şunu unutmayalım: Ne devlet ne de holdingler kimsenin okumadığı bir yayının arkasında durur. Ayrıca siyaset ve ticaret kaypaktır, ikisine de bel bağlayamayız. Bir dergi, sahibi öldüğü için veya onu çıkartanlar görüş ayrılığına düştüğü için kapanabilir ama yaşıyorsa varlığını yalnızca okurlarına borçludur.
Okur etkenini göz ardı eden iddiaları ciddiye almayalım, tamam. Peki kimlik siyasetiyle, görsel şölenlerle kolaylıkla avlanan, sosyal medya etkisiyle tektipleşen kitle içinde okuru nasıl bulacağız? Söz konusu kitlenin yaşattığı birçok yayın var; ama biz edebiyat tarihini imajlar dizisine indirgeyen, şüphenin yerine siyaseten doğruculuğu koyan popüler kültür dergilerinden biri olmak istemiyoruz, ne yapacağız?
Cevaplamak için değil bir edebiyat, kültür-sanat dergisinin sıkıştığı köşeyi göstermek için soruyorum bu soruları. Üstelik günümüzde yazarların, şairlerin önemli bir kısmının sosyal medya aracılığıyla farkına varmaksızın popüler kültürün kodlarını benimsediği, tek bir potada eridiği söylenebilir. Yeni bir toplumcu gerçekçilik türedi. Yayıncılar kitapları estetik değerleriyle sunmuyorlar okura. Piyasaya ürün çıkarıyorlar. Söylemeye utanıyorum: Ne savaşa karşı yazılması ne de kadın haklarını savunması bir kitabın edebî değerini yükseltir.
Bir söyleşide şöyle demiştim:
“İnsanların çoğu kendini gerçekleştirmek değil imaj sahibi olmak istiyor, bunu da her alanda modaya uyarak yapmaya çalışıyorlar. ‘Hangi tarz seni yüzde yüz yansıtıyor?’ diye anketler var, her şey sizin karakterinizi yansıtabileceğiniz bir ürün olarak pazara çıkıyor. Gerçekten bir karakteriniz var mı, konu bu değil, belli ürünleri alarak bir yaşam tarzınızın, karakterinizin olduğu yanılsamasına kapılmanız bekleniyor sizden. Bir şeyler satın aldığınızda siz satın alınmış bir ürüne dönüşüyorsunuz. Piyasa bunun üzerine kurulu. Görünen o ki birçok dergi ve kitap da böyle pazarlanıyor ve çok satıyor. İnsanlar Instagram’da, Facebook’ta her şeyi gösteriyorlar. Gerçek edebiyat eserleri de bu gösterilerde bir ürüne dönüşüyor.” (26.03.2018, Hürriyet Kampüs, söyleşiyi yapan: Erkmen Özbıçakçı)
Yükselen baskı maliyetlerine, dağıtım sorunlarına hiç değinmeyelim, maddi engelleri herkes biliyor. Bu koşullar altında bir edebiyat dergisinin yayın hayatını sürdürmesi çok zor. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz tüm sektörleri tehdit ediyor, ama yayıncılığın durumunu ayrıca önemsiyoruz, çünkü edebiyat, sanat farklı kimliklerin ifade alanı olduğu gibi, bir arada yaşama kültürünü de besler, bizi ötekiyle buluşturur.
Dergiler bir çarpışma / yüzleşme mekânıdır. Edebiyat dergilerde tartışılır, sınanır. Matbu, dijital fark etmez, dergileri kaybettiğimizde yalnızca piyasanın taleplerine göre üretenler ve sosyal medyanın kazandırdığı müşteriler kalır geriye. Sadece kitap yayıncılığıyla varlığını sürdüren bir edebiyat ortamı olamaz.
Temmuz 2024 itibarıyla 91. yılını dolduran Varlık’ta Eylül 2003’ten beri çalışıyorum. Yaşar Nabi Nayır’ın mirasını Enver Ercan’ın nasıl yorumladığını ve getirdiği yeniliklerle genişlettiğini gördüm. 2015’ten beri derginin editörüyüm. Yukarıda bahsettiğim tüm olumsuzlukları son 21 yılda bizzat yaşadım. Sorunların hepsi aynı derecede önemli. Siyaseten doğruculuk da ekonomik kriz kadar tehlikeli. Edebiyat, kültür-sanat dergilerinde tartışmalar olur, birinin diğerini yok ettiği kavgalar değil. Siyaseten doğrucuların, popüler kültürün kodlarıyla biçimlenenlerin bizim açtığımız türden tartışmalara ihtiyacı yoktur.
Varlık uzun ömrü boyunca pek çok defa düşmüş ve kalkmış bir yayın. Her dönemde yenilikçi olduğu veya her sayısında büyük işler başardığı söylenemez. Gençlerle bağının zaman zaman zayıfladığı da söylenebilir. Ama yeni kuşaklarla hepten ilişkisini kesseydi, destek almadan 91 yıldır ayakta durması ve okurlarına güvenerek yoluna devam etmesi mümkün olmazdı. Dergimizi düzenli olarak okuyanlar kendilerini Türkiye’nin edebiyat, kültür-sanat hayatının bir parçası olarak hissederler. Bazı şeyleri eleştirirler, beğenmezler, o ayrı, ama bizimle devinirler. Varlık’ın en önemli başarısı bu.
Varlık ana damarı edebiyat olan ama hayatımızda etkisini hissettiğimiz hemen her konuda dosyalar hazırlayan, güncel toplumsal sorunlara tepki veren bir dergi. Varlık’ta post-truth’tan prekaryaya, kartografik edebiyattan siberpunk’a, duygu politikasından 21. yüzyılda feminizme, post-Kemalizm’den post-hümanizme, metaverse’den yapay zekâya, kentsel dönüşümden kültürel iktidara oldukça geniş bir yelpazede dosyalar yayımlıyoruz. “Dünyanın Sonu Yaklaşırken Sanatın Anlamını” da, “Sosyal Medya Çağında Sanat Tarihi Yazımı”nı da, “Yanlış Doğululaşma”yı da, “Solun Yersizyurtsuzlaşması”nı da biz tartışıyoruz.
Sadece dosyalarımıza ağırlık vermiyoruz, edebiyat başta olmak üzere tüm sanat disiplinleri hakkında yazılar yayımlıyor, belgesel, kısa film, sinema, tiyatro, felsefe, sanat tarihi, minyatür, mimarlık, psikoloji, performans sanatı, bale, opera, elektronik müzik, sahne tasarımı gibi alanlarda önemli çalışmalara imza atmış isimleri söyleşilerle sayfalarımızda ağırlıyoruz. Çoğulcu bir bakışı korumak ve disiplinler arası ilişkiler kurmak bizim için önemli.
Ama ağzımızla kuş tutsak bile edebiyata, kültür-sanata inancın gittikçe zayıfladığı bir ülkede varlığımızı sürdüremeyebiliriz. İşini hakkıyla yapan tüm edebiyat, kültür-sanat, felsefe, psikoloji dergileri için geçerli bu. İşini hakkıyla yapanların felakete sürüklendiği bir çağdayız çünkü.
“Uzun ömürlü dergiler edebiyatın cümle kapılarıdır.”
Kitap-lık, Murat Yalçın
Dergiler de insanlara benzer. Uzun ömürlü olanına saygı duyulur, kısa ömürlü olanı daha çok sevilir. Uzun ömürlü dergiler, süresini doldurduğu halde ölüme direnen insanlar gibi, kuru bir saygı görmenin yanı sıra şikâyet kutusu haline de gelirler. Kültürel yakınmaların makamı, mercii olurlar.
Çıktığı dönemlerde etkin ve etkili olan, kuşaklar boyu varlığını duyuran dergilerin kendilerine özgü ağırlıkları ve yerleri olur. Bu dergiler salt içerikleriyle değil, barındırdıkları yönelimler ve kapladıkları alanla da öne çıkarlar. Bir ölçüde kamuya mal olmuş dergilerdir. Künyelerindeki kadrolar değişir, boyutları, periyotları, tasarımları değişir, hatta bazen çıkış manifestolarındaki ilkeleri de eskir ama derginin etkisi, ağırlığı ve itibarı eksilmez.
Sembolleşmiş, bayraklaşmış dergilerin ana özellikleri ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde durabilmeleri; işleyiş biçimleriyle kurumsallaşmaları; olabildiğince geniş okur kitlesine karşılık verebilmeleri; değişen koşullara uyum sağlamaları; gerektiğinde içeriklerini, tasarımlarını, periyotlarını değiştirebilmeleri; zamanında çıkmaları; bir okur kitlesi (ya da bazen bir edebiyat çevresi) oluşturup çizgilerini bozmadan derinleşebilmeleri; yeni kuşakları, akımları, eğilimleri dikkate alarak güncel kalabilmeleridir.
Edebiyat dergilerinin varlık nedeni olan “edebiyat ortamı”nın köpüğü ve kabarcıkları sosyal medyaya taşındığından beri dergiler ister istemez saf bir ciddiyete büründü. Edebiyat dergileri neredeyse birer seçkiye dönüştü. Kâğıdın, baskının, tasarımın kalitesi öne çıktı. Dergiler, süresi dolunca atılan değil, biriktirilip saklanan, koleksiyonu yapılan ve zaman içinde kitaplıklarda kitap kimliği kazanan yayınlar oldu.
Uzun ömürlü dergilerin ana özelliklerinden biri de kaynak oluşlarıdır. Özellikle akademik çalışmalara referans olabilecek içerikler üretmek kolay değil. Günümüzde eksikliği giderek hissedilen şey özgün metinler üretilmesidir. Yazının mecrası onun üretim biçimini de akıbetini de belirliyor. Kalemi güçlü, görüşü ileri yazarların sağlam ve yeni metinlerinden oluşan bir dergi çıkarabilmekten söz ediyorum. Bazen her sayısında bu bakımdan doyurucu birkaç sayfa bulunması bile derginin önemini göstermeye yeter.
İş bu noktada editöre dayanıyor. Dergiler gelişigüzel derlemeler, oyunbaz tasarımlar ya da hoşça vakit geçirilen yayınlar değildir. Uzun ömürlü dergiler okuruyla sarsılmaz bir güven bağı kurabilmiş yayınlardır. Editörlerin ayıklayıp seçtikleri, yan yana getirerek bir okuma biçimi önerdikleri yayınlardır. Dolayısıyla, iyi bir edebiyat dergisinin okuru güncel edebiyatı, yazı sanatındaki yenileşme kıpırtılarını yerinden izlediğinden de emindir. Zira, denetlenlenmiş, süzgeçlerden geçmiş, redaksiyon görmüş, belirli ölçüde özgünlüğü saptanmış, iyi işlenmiş ve doğru işlem görmüş metinler okuduğunu her sayısında, her sayfasında fark eder.
Uzun ömürlü dergiler edebiyatın cümle kapılarıdır. Arkalarında büyük bir yazar ordusu vardır, önlerindeyse yeni yetme okurlar.
“Ekonomik koşullar nedeniyle edebiyat dergilerinin sayısı çok azaldı.”
Notos, Semih Gümüş
Baştan şunu söyleyebilirim: Şu içinde bulunduğumuz dönem, edebiyat dergilerinin en az yayımlandığı dönem. Uzun yıllardan beri yayımlanan dergiler arasında ulusal ölçekte onaylanmış dergilerin sayısı çok az.
Bunun asıl nedeni dergi –ve kitap– yayımlamak için hiç mi hiç uygun olmayan ekonomik koşullar. Artık bir grup arkadaşın bir araya gelerek bir dergi yayımlaması neredeyse olanaksız. Dergiyi yayımlamak için gereken kâğıt ve baskı giderleri için sizin 1 liranıza karşılık 35 lira ödüyorsunuz. Düpedüz saçma bir durum. Bunu karşılamak neredeyse olanaksız. Ya da derginizin varlığını sürdürmek için birkaç kez üst üste geri adım atmak zorunda kalıyorsunuz.
Gene de bir edebiyat dergisinin uzun ömürlü olması için ne mi yapmak gerekir? Öncelikle çok çalışmak. Dergi periyodik bir yayın ve okurların derginizi almasını sağlamak için onların ilgisini çekmeniz gerekir. Kapağa çıkardığınız konu ilginç olabilir ama onların o sayıyı ellerine aldıkları zaman nitelikli bir çalışmayla konunuzu ele aldığınızı görmeleri de gerekir. Demek ki seçtiğiniz konularda yazacak, hatırınızı sayacak yazarlarınız da olmalı ki yazar sıkıntısı çekmeyiniz.
İkincisi, derginin her sayısının içeriğinin büyük bölümünü o sayı için özel olarak hazırlamalısınız. Yani dergiye gelen ürünlere mahkûm olmamalısınız. Yoksa her sayı birbirine benzemeye başlar, o zaman da okurunuz yavaş yavaş azalır. Çünkü derginizin satışını zaman içinde artırmanız da gerekiyor.
Eğer satışı hep aynı düzeyde kalıyorsa siz daha çok çalışarak satışı artırabilirsiniz. Ama satışı düşmeye başlamışa, o dergiyi kurtarmak zorlaşır.
Üçüncüsü, derginizin biçimi, tasarımı da okurlar için çekicilik taşımalı. Artık kırk yıl önceki örneklere benzeyen, geleneksel biçimlerde dergi yayımlamak, onun ömrünü baştan kısaltacaktır.
İşte bu üçü için çok çalışmak gerekir. Bunu yapabiliyorsanız, derginizin ömrünü bu koşullarda da uzatabilirsiniz.