“Bir bedenin neler yapabileceği hakkında hiçbir şey bilmeyiz.”
Spinoza
Sevgili dostlar! Kaçış hikâyemi mutlaka duymuşsunuzdur. Artık İzmir’de, yeni evimdeyim. Bugünlerde bana bir ‘rock star’mışım gibi muamele ediliyor. Bundan şikâyetçi miyim, elbette değil. Sevilmek ve önemsenmek daha yaşıyorken deneyimlenmesi gereken en önemli iki his. Bu kadar ilgiden dolayı umarım kendimi bozmam ve sevginize layık kalabilirim. Belgesel çekimleri, röportaj istekleri ve hatta reklam için çokça talep var. İleriki günlerde hepsini birer birer inceleyerek değerlendireceğim. Süt ve çikolata reklamında oynamam, onu baştan söyleyeyim.
Günlerdir saman yığınlarının üzerine yıkılıp, huzurla uyuyorum. Hayatımdan endişe etmeden yaşadığım, yaşamaktan zevk aldığım ilk günlerim bu günler. Ama bir hafta önceye kadar her şey çok farklıydı. Türdeşlerimle ve arkadaşlarımla ölüme giden yolda toplaştığımızda, daha aklım başımdaydı. Kamyonetten indirilip alana yürürken stadın hemen ardında lacivert renkteki Karadeniz’i görmüştüm. Denizi üçüncü görüşümdü bu. Derelerde çok yıkanmışlığım, yüzmüşlüğüm var lakin deniz bana yabancı. Deniz daha o anda aklımı başımdan aldı sanırım, beni büyüledi. Onun enginliğine tezat, tıkış tıkış yerleştirildiğimiz alan ve canbazların koşuşturmacası iyice gerilmeme neden oldu. Hayvanlar müşterilere iyice reklam edildikten sonra pazarlıklar başlıyordu. Satılmamız an meselesiydi. Canbazlar hakkımızda öyle detaylı bilgiler veriyorlardı ki, onları duydukça çileden çıkıyordum. Türdeşlerimin yalnızca gıda metaları olarak görülmeleri, bizden sadece o yönlü bahsedilmesi gücüme gidiyordu. Sığırlar tipik olarak birçok farklı üründe kullanılmaları açısından biliniyor.
Yani insanlar için neler yaptıklarımıza, sağladığımız faydalara göre tanınıyoruz. His ve duyguları olan ve farklı kişilikleri olan canlılar olarak öz değerlerimiz de tamamen görmezden geliniyor. Sığırlar başka hayvanlar gibi cesaret, utangaçlık, sosyal bağ kurma, topluluk halinde yaşama ve huysuzluk gibi birçok kişilik özelliği gösteriyor. Öğrenme ve Biliş konusunda: Sığırların hızla farklı görevler yapmayı öğrendiğini, uzun süreli belleğe sahip olma özellikleri gösterdiklerini, saklanmış ve hareket eden bir nesnenin yerini bulmak için çabaladığını, kompleks uyaranları birbirinden ayırt edebildiğini, bir insanı diğerinden ayırabildiklerini biliyoruz. Bizler de insanlar gibi kaba davranışlar karşısında öğrenilmiş korku şeklinde tepkiler gösterebiliriz. Sığırlar ayrıca kompleks uzamsal belleğe sahipler, türdeşlerini birbirinden ayırt edebilir ve diğer türlere ait yüzler karşısında doğru tanımlamayı yapabilirler. Bizlerin de duyguları var. En çok korku ve endişe duyuyoruz. Yavrularımız elimizden alındığında, derilerimiz damgalandığında derin bir acı çekiyoruz. Koklama duyumuzdan kaynaklı “Duygusal bulaşma biçimleri”ne de maruz kalıyoruz. Stresli türdeşlerimizle beraberken bizler de stres tepkileri vermeye başlıyoruz. Bizler de diğer ‘gıda hayvanları’ gibi sadece aile üyeleri, arkadaş ve gıda amacıyla öldürülen diğer hayvanları görmekle kalmıyor, ayrıca ve aynı zamanda yaşanan, olup biten şeyleri koklayıp işitebiliyor ve algılayabiliyoruz.
İşte o gün, satışıma ramak kala, beni pazarlayan o canbaza dönüp tüm bunları anlatmayı düşündüm. Hatta iki defa merhamet dilenir halde yüzüne doğru inledim. Umursamadı. Ona bir şeyler anlatmak istediğimi fark etmedi bile. Umarsız, olanca gücümle bağımdan kurtulmaya çalıştım. Bir an bağlandığım beton kolon, bağımla beraber yerinden sökülecek sandım. Urgan boynumu kanatarak sıyırdı ve koptu. Stadın olduğu yere hızla koşmaya başladım. Sazlığa ulaştığımda biraz yavaşladım. Deniz kıyısına vardığımda ise artık çok rahattım. Kimselerin bana yetişemeyeceğinden emin oldum. Ve vecd haliyle kendimi serin sulara bıraktım. Tamı tamına yirmi üç kilometre yüzmüş ve uzaklaşmışım. Denizden çıkarıldığımda hakkımda duyduklarıma ben de inanamadım.
Üzerinden tam iki yıl geçti. Altı aylıkken bir şarkı duymuş ve çok etkilenmiştim. Aslında şarkının metaforik bir anlatımı var. Ama ben hiç metafor yapmadan şarkının tüm sözlerini olduğu gibi üstüme alındım.
Dona, dona, dona, dona, / Dona, dona, dona, do, / Dona, dona, dona, dona, / Dona, dona, dona, do…
Pazara giden bir vagonda / bağlanmış bir buzağı var / hüzünlü gözlerle bakan. / Ve çok yukarılarda bir kırlangıç, / gökyüzünde hâlâ kanat çırpan…
Rüzgarlar nasıl da gülüyor… / Olanca güçleriyle gülüyorlar. / Gülüyorlar tüm gün boyunca / Bütün yaz gece yarısına kadar / “Şikayeti kes artık” dedi çiftçi, / “Kim sana bir buzağı ol dedi? / Neden uçmak için kanatların yok / Şöyle hür ve gururlu bir kırlangıç gibi?”
Buzağılar kolayca bağlanır ve kesilir / Asla bilmezler nedenini. / Ama özgürlüğe değer verenler, /Uçmayı öğrendiler şu kırlangıç gibi! / Rüzgarlar nasıl da gülüyor…
Şarkıyı ilk dinlediğimde nasıl hüzünlendiğimi, yazgımız addedilen duruma nasıl ahh ettiğimi pekâlâ anlatabilirim.
Joan Baez’ın seslendirdiği ‘Donna Donna’ adlı şarkı Aaron Zeitlin ve Salom Secunda adlı sanatçılarca Yidişçe yazılmış Yahudi halk şarkısıdır. Toplama kamplarına götürülen Yahudilerin tren vagonlarında söyledikleri, düşüncelerini özgürce ifade edemediklerinden dolayı metafora başvurdukları bu şarkıyı defalarca dinlemek cesaret ve sağlam kalp ister. Şarkının olumlu kışkırtıcı etkisi ile zamanla uçamadım belki ama yüzerek özgürlüğüme kavuştum ben de.
Şimdi İzmir’deki bu çiftlikte, cinsel istismara uğrayan, engelli ve ölüme terkedilmiş arkadaşlarımın da yer aldığı, 700’ün üzerinde hayvanla birlikte yaşayacağız. Göstere göstere ölüme götürülme, cinsel istismar ve kasıtlı terk edilme kaygıları duymadan yaşamak fikrî henüz adapte olduğumuz bir şey değil. Travma terapilerimiz bu kaygıları aşmak üzerine şekilleniyor.
Sevgili dostlar! Dünyanın dört bir yanında hayvan arkadaşlarım akıl almaz bir şekilde örgütleniyor, ‘yazgılarına’ karşı geliyorlar. Hayvan-bireysel anarşist çıkışlar kadar, kolektif eylemlilikler de göz dolduruyor. Avcılara aman vermeyen, onlarla sonuna kadar mücadele eden ve hayatta kalan vahşi hayvanlar… Toplu halde yarı-açık cezaevi tipi hayvan bahçelerinde yaşıyorken, yeni ve ağır bir tecrit biçimiyle karşılaştıklarında bunu hoş görmeyip protesto edenler. Ve ben gibi ekstrem eylem türeten niceleri hayatta kalmak, acı çekmeden yaşamak için buradayız.