Yüzü ışıl ışıl. Nasıl da heyecanlandı adını eksiksiz yazınca… N harfini hemen yazıyor, E’de zorlanıyor. Bir dik çizgiden sonra üç tane yatay ona fazla geliyor. İki tane çizip sonraki harfe geçiveriyor. S onu mutlu ediyor. Yılan gibi ya, yazarken omuzlarını kıvırıp muzipçe gülüyor.
R’yi sevmiyor. Bazen yarıda bırakıyor, bazen hiç yeltenmiyor fakat sonraki harfi oraya yazmayıp, boş bırakıyor. Bugün R’yi yazdı. Dikkati dağılmasın diye bir şey demedim, ama nasıl sevindim anlatamam. En çok, İ’nin noktasını seviyor. Kalemi kâğıdın üzerine hafifçe dokunduruyor. Kalemi bastırmak yerine, parmaklarının arasında çevirmeye çalışıyor, düşünce panikliyor. Bugün kalemi de düşürmedi. Hafif bir nokta duruyor şimdi I’nın üzerinde. Belli belirsiz ama yine de I artık ikimiz için de bir İ. Son olarak, bir N daha yapıp tamamlıyor adını.
Gözlerimin içine bakarak, “Nesrin,” diyor ne yazdığını bilerek. Bir kez de Nes-rin, diye heceliyor. Gözlerindeki soru işareti büyüyor, Nesrin kim, merak ediyor. Neden her gün Nesrin yazdığını bilmek, öğrenmek istiyor. Sabırla ve bir kez daha söylüyorum: “Nesrin sensin anne. Senin adın Nes-rin.”
Yüzüme boş boş bakıyor. Sonra “an-ne,” diyerek elimi öpüyor. Göz yaşlarımı tutuyorum, hadi biraz matematik çalışalım!
Yüzünü buruşturuyor. Matematiği sevmiyor. Küçükken ben de sevmezdim fakat annem matematik öğretmeniydi. Kafama vura vura öğretti! Karşımdaki bu kadın, annem! Annem de bana çekmiş, diye gülümsemeye çabalıyorum. Otuz iki yıllık matematik öğretmeni anneme, alzheimer teşhisi konulduktan sonra sil baştan, matematik öğretiyorum. Matematiği ona sevgiyle öğretiyorum. Trigonometri onun için artık gereksiz bir ayrıntı. Ona kadar sayabiliyor. Hastalığın gerilemesini, annemin ilerlemesini istiyorum. Sadece biraz daha, o kadar…