Bazı anlar vardır ki kurgulamak istersin yanaşmaz, düşlemek istersin görüş açından fırlar, alt edilmemeye teşne zorlar, kayar elinden. Gün ışığının karanlıkları aydınlatmaya gücü yetmez gibi. Yağmur yağsa, gecenin karanlığı siyah çarşafı yırtarcasına aydınlatsa ıslak bedenleri, yollarını bulmasında yardımcı olsa da damlalar yüzünü kaplasa sırılsıklam etse de tüm bedenini, ola ki yapay sistemlerle desteklesek de sonuç değişmez.
Yağmurun ferahlığı toprak kokusuyla yaşama gücüne, isteğine özel hedefler katar. Korku nedir bilmez yüreğin şimşeklere, fırtınalara tek başına göğüs germeye hazır. Islanır un ufak olur, kurur bütünleşirsin. Yalnızlığın sadece seni değil, duygularını hayallerini umutlarını da esir almış gibi. Yürümek yürümek istersin özgürlüğüne meydan okumak için. Sosyal yaşama ilmik ilmik bağlanmak, sıkı koruganlar yaratmaktır niyetin. Ulaşılamazsın ama ulaşırsın. Her şey senin kurgun bağlamında hareket eder. Bir saniyelik şimşek ışığı, öncesinde gök gürültüsüyle kışkırttığı dimağını dış dünyaya bir yelkenli misali yaklaştırır.
Işıklar; mavi umut köprüsünde yeni çağrışımlar, yeni karışımlar oluşturan oklarını acımasızca yerlere, duvarlara savurur. Dişlerin gıcırdar korkudan. Sonu belirsiz gecelerin bilinmezliklerinden. Kurtlar mı uluyor senin imgelemindeki kurgu mu yarattı bu sahneyi. Tabanlarında günün ısısını terk etmemiş sıcak kum, yerini yağmurla ıslanmış toprağın çamuruna terk eder. Vıcık vıcık kaygan yürümekte zorlandığın bu kısacık yolu lanetler okuyarak geçersin. Nedendir bilmezsin ama toprağı, çamuru, yağmuru toprağın kokusunu sevdiğin kadar sevmezsin, sevmedin. Yakalayıverirsin boynuzlarından önünde tırısa kalkmış geyikleri. Ellerin bağlı kaldığı sürece kimseye açıklama gereği duymayacağın ne maceralar yaşayacaksınız acaba? Birlikte paylaştığın hayat, ritimsiz düşük hızda akmayı sürdürürken, film şeritleri gibi doğa kendini oynatır gözlerine. Senin için dünya, yaşam bir geyiğin boynuzları üzerinde dönmektedir artık. Geçtiğin meralarda apaçık yeşil alanlar, bol yarıklı vadiler, daracık geçitler, ufuk çizgini genişletirler. Bir öykünün içinde yürür gibisin, hikâyene değer verirler mi, şimdilik belirsizlik, ama değerli olmak arzusundasın.
Git dedi sana içindeki hınzır güç, çaresiz boyun eğdin. Birileri anlatmanı ister senden yaşamındaki derinlikleri. Soluksuz bitkin düşmüş bedeninde duyarsız ve umarsız yeni hayatlara yelken açarsın. Sen anlatmazsan, kim bilecek senin hikayendeki entrikaları, yaşanmışlıkları. Anlatmak kolay değil biliyorum, sözcükler bir gelir bir giderler yorgun dağarcığından, hınzır zıpır sözcükler.
Terk edilmekten bahsetmek içini acıtır, paslı çiviler saplar bedenine, ama hayat acımasız ve insanlar da bu acımasızlığa dayanma telaşındadır.
Keşke şansın olaydı da yeniden yazabileydin hikayeni, pürüzlerini törpüleyerek. Geriliyorsun hiç istemediğin bir yaşamı kurgulayacak zamanının kalmadığına hayıflanır gibisin. Yaşamın gergin uçlarında bir gitarın telinin gerginliği neyse sen de o kadar gerginsin. Sözcükleri zapt etmeye, evcilleştirmeye, masum komutlarına itaat eder duruma getirmeye çabalamaktasın, ama nafile. Bağımsızlıklarını elde etmiş sözcükler her zaman kabusundur. Yolunda halı misali serilir dağlara tepelere hükmetmeye, azgın nehirden geçerken köprü görevi üstlenmeye çalışırlar. Başı sonu nihayetinde birbirinden türemiş, kâh genişleyen kah uzayan sözcükler. Sesler bütünleştiklerinde çağrı olur giderler. Sözcükler dilde sesle yolunu bulur.
Bir şenlik tepesinde, oyunlar oynanıyor yerel çalgılar eşliğinde, başlarda mevsim çiçekleri tabii ilkbahar, anlı kanlı suratlarda neşenin ruhu okunuyor. Duvar kenarında düğünü seyreden misafir köyün erkekleri adeta mitolojik dönem heykellerinden çeşitli figürler. Kiminin sert surat çizgisi adeta savaş tanrısı Ares, kiminin fabrika nöbetinden direk düğüne gelmiş uykulu Hypnos, Kimi tüm genç kızların yüreğini titreten Eros gibi sevecen, mutlu, umut dolu bakışlar fırlatıyorlar, ortada ahenkle dans eden topluluğa. Düşünüyorsun şunların her birinden apayrı malzemelerle, kaya, mermer, ahşap, tunç, bronz ne heykeller yapılır ne ifadeler sunulur ilgili sanatseverlere. Aklının bir köşesine kaydediyorsun bu eşsiz figürleri. Kimseye aldırdıkları yok, kendi karışımlarında bir bütünü temsil eder gibiler. Zamanı gelince alkışlıyorlar, hayranlıklarını bağıra çağıra ortaya atıyorlar, kanları kızışırsa oyuncuların yanında yerlerini alma yarışına piste koşturuyorlar. Düğünde hafızalarda mutlu bir anı resmi olma telaşındalar.
Gerçekle, varlığın arasındaki ince çizginin felsefik ayrıştırması üzerinde kafa yormanızı isteyen hocanın direktifleri ile sana en iyi hissettiren güneş batımlarını seyrettiğin deniz sahiline kapağı atıyorsun. Varlığını örttüğün maskenle, yazdın yazdın olmadı aklına parlak bir kurgu, ilginç bir fikir gelmedi inşallah sonraki oturumunda bir şeyler yazabilirsin.
Varlık karanlıksa ışık gerçek mi? ölüm gerçek se yaşam varlık mı? Zaman bu ince çizginin en etkili kitap ayracı.