Vatansız ressam, Viyana, Sigmund Freud Üniversitesi, sanat terapisi bölümünde öğretim görevlisi. İstanbul ve Viyana'da büyüdü. 1985-86’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Neşe Erdok ve Adnan Çoker atölyelerine devam etti. 1986'da Viyana'ya taşındı, Viyana Tatbiki Güzel Sanatlar Üniversitesi Maria Lassnig atölyesinde resim okudu, 1994’de mezun oldu. Çalışmalarını 1996-2001 yılları arasında Moskova'da sürdürdü. 2001-2021 Boğaziçi Üniversitesi'nde ve Ütopya İlköğretim’de “Art & Mind” dersleri verdi, Viyana'da yaşayan Sedef Hatapkapulu resim yaparken kendini, kendisinin açık denizlerine yüzen bir yüzücüye benzetiyor.

O şimdi başka bir yerde resim yapıyordur.

Çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinden Mehmet Güleryüz, 3 Eylül’de Paris’teki atölyesinde hayatını kaybetti. Bir süredir Paris’te yaşayan 86 yaşındaki Güleryüz, tartışmasız Türk figür resminin çok önemli bir ismiydi. 

Türk resminin büyük ustası MEHMET GÜLERYÜZ dünyadan ayrıldı. Başka bir odaya gitmiştir. (…) 20 yaşımda, üniversite sınavında ve dünyada kaybolduğumda, bilmediğimi buldurtmayı öğreten hocam. Resim okumak istediğimi, ne resmi yapmak istediğimi buldurtmuştu Mehmet abi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin arka bahçesinde nilüferli havuzun orda toplanmış burnumuzdan, kulaklarımızdan çizgiler kusana kadar desen çizdirerek bizi hazırladığı akademi sınavı. Bahçede Sahir Erdinç de var. Desen kelimesini, çizginin bir tadı olduğunu, boşlukta hava olduğunu, bizim onu görmediğimizi ama nesnelerin dolusuna bakarak boşu görebileceğimi o söylemişti. Kâğıtta gösteremesem bile etrafa bakıp boşluğu görüp çok eğleniyordum. Mutluluk veriyordu boş, boş takılmak. Artık sıkılmayı unutmuştum. Bu sandalye nerde duruyor! Yerde mi! Ben görmüyorum! Havada mı uçuyor! Mekân nerde! Yerçekimi yok mu! Hayatımda ilk kez duyduğum laflardı. İyi ki duymuşum. İyi ki yerçekimi olduğu kâğıtta hissedilsin diye kızmış. İyi ki de ben ona kızıp onu o genç halinde yaşlı ve bastonlu çizmişim. O resim hâlâ bende, Kuzenim Fataş Karaören Tusavul ve Mine Gözen Karaören, beni hocaları Mehmet abiye onlar teslim etmişlerdi. Beraber ışıklarda dolansınlar. Hayatımın mürekkep lekeleri. Sonra İstanbul’da cami avlusunda yan yana duruyoruz; Mine ablayı yolcu etmek için. Ben şakır şakır ağlarken sanki hazır ağlamışken, ağlanacak, öfkelenecek ne varsa hepsini bir arada çıkarırcasına, “Sizin yüzünüzden ressam oldum Mehmet abi!” dediğimde, “ama ben sana mutluluk vaat etmemiştim” diyerek güldürmüştü. Ressam olmamın müsebbipleri, şimdi üçü de yer çekimini hissetmedikleri mekânlardalar. Bilmediklerini bilmedikleri yerlerde, yeni bir resim yapıyor gibi (…)