Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema - TV Bölümü mezunu. Uluslararası Basın Enstitüsü’nde gazetecilik eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe Mediacat dergisinde başladı. Hürriyet İnternet Grubu’nda editörlük yaptı, sitenin sosyal medya hesaplarını yönetti ve Yenibiriş Dünyası dergisini hazırladı. Yasakmeyve dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü görevinde de bulunan Ercan, Varlık ve Sıcak Nal edebiyat dergileri için söyleşiler de yaptı. Babası Enver Ercan için “Enver Ercan: Sen Sözcüğün Tekisin” ve “Enver Ercan: Ben Şiirimi Yazarım, Sonsuzluk Varsa Gider” başlıklı iki kitap hazırlayan Ercan, biri Avusturya’da “Muhsin Akgün – “5”; biri Türkiye’deki Avusturya Konsolosluğu’nda “Ulaş Tosun - Permanently Temporary” olmak üzere iki serginin proje yöneticiliğini yaptı. Kadir Has Üniversitesi’nde uzun yıllar dijital iletişim alanında çalıştı. Yine aynı üniversite bünyesinde Modern Türk Edebiyatı Sempozyumları düzenledi. Ercan, son olarak Mikroscope dergisinde Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

Ülkemizin önde gelen çevirmenlerinden Eren Yücesan Cendey, İtalya hükümeti tarafından, İtalya Yıldızı Liyakat Nişanı’nın ‘şövalyelik’ rütbesiyle onurlandırıldı. 40 yıllık çevirmenlik yaşamı boyunca 150 kitabın altına çevirmen olarak imzasını atan Eren Yücesan Cendey, İtalyan edebiyatının en önemli eserlerini dilimize kazandırdı.

Eren Hanım merhaba, geçtiğimiz günlerde İtalyan Büyükelçisi Giorgio Marrapodi tarafından, İtalyan Yıldızı Liyakat Nişanı’nın ‘şövalyelik’ rütbesiyle onurlandırıldınız. Bu, çok önemli bir edebiyat olayı. Ödül haberini ilk aldığınızda neler hissettiniz?

Ödül aldığımı öğrendiğim zaman gerçek anlamda çok mutlu oldum. 14 Mayıs 2024 tarihli İtalyan Resmî Gazetesi’nde yayınlanan haberi ben 1 Haziran’da öğrendim. 21 Ekim günü de İstanbul’daki Venedik Sarayı’nda yapılan törenle nişanımı ve beratımı teslim aldım. İtalyan Devletinin Cumhurbaşkanının imzasını taşıyan belge şimdiye dek büyük zevkle yaptığım işimin en büyük ödülü oldu. 

Kırk senedir çeviri yapıyorsunuz ve İtalyancadan 150 eseri Türk okuyucularıyla buluşturdunuz. Bu süreç nasıl geçti? Geriye dönüp baktığınızda en çok dahil olmaktan mutluluk duyduğunuz eserler hangileri?

Bugüne kadar çevirmenliğini yaptığım 150 kitabın hepsinin adı bende listeli olarak var; bir kısmı çoktan unutuldu, bir kısmını basan yayınevi kapandı, bir kısmı da hâlâ okunuyor. Şimdilerde pek çok işyerinin evden çalışma sistemini ben 1983 yılından beri sürdürüyorum. Her zaman evde çalıştım ama geçmiş dönemlerde çevrilecek kitabı almak, çeviri kâğıtlarını teslim etmek, karar almak gibi konular için yayınevlerine giderdim. Ama artık çeviri yaptığım yeni yayınevlerindeki editörlerimle sadece e-posta aracılığıyla tanışıyor, yazışıyor, çeviriyi alıyor ve teslim ediyorum. Yüz yüze gelip tanışma olanağı bile olmuyor, hatta ortada bir kâğıt bile görünmüyor. Dahil olmaktan büyük mutluluk duyduğum çalışmaların başında büyük arzuyla ve sevgiyle çevirdiğim ve adlarını daima andığım üç kitap vardır: Yüreğinin Götürdüğü Yere Git (Susanna Tamaro); Atlıkarıncada Bir Tur Daha (Tiziano Terzani) ve bu yıl yayınlanan Deniz Kadar Derin, Gökyüzü Kadar Hafif (Gianluca Gotto). 

ÇEVİRMEN GİZLİ ÖZNEDİR, AMA SORUMLULUĞU BÜYÜKTÜR

Çevirmenin aslî görevi nedir? Sadece bir eseri çevirmekten mi sorumludur yoksa esere dil özelinde katkı sağlamayı amaçlar mı?

Çevirmen yabancı bir kültürde yaşayan, kendini başka bir dille ifade eden yazarın her düşüncesini, duygusunu ve de sözünü bozmadan ve bunu akıcı, anlaşılır bir şekilde Türk okura aktarmakla yükümlüdür. Katkı sadece diller arasındaki aktarımla sınırlıdır, ama çevirmenin iki dildeki bilgisi ve genel kültürü çeviriyi zenginleştiren unsurların en önemlisidir. Çevirmen ömrü sona erdiği zaman bile geride ürünler bırakır. Benim en sevdiğim birkaç kitabın çevirmeni ne yazık ki aramızda değil ama eserleri yaşıyor ve okunmaya devam ediyor. Görünmez özne olan çevirmenlerin bu nedenle önemli bir görevleri vardır.

SUSANNA TAMARO İLE DOSTLUK TEMELLİ BİR İLİŞKİMİZ VAR

Çevirisini yaptığınız eserin yazarını tanımak çeviri sürecinizi nasıl etkiliyor? Susanna Tamoro ile ilk tanışmanız ve sonrasında kurduğunuz ilişkiyi okuduğumda çok etkilenmiştim. “Samimiyetin sihri” demiştim hatta. Yazarın kitaplarının bizde bu kadar çok sevilmesinde onun da bir katkısı olmuş olabilir mi?

Susanna Tamaro benim de okur olarak çok sevdiğim, çok iyi anladığım ve duygularına ortak olduğum bir yazar.  Şimdi piyasada bulunmayan Sevgili Mathilda, İnsanın Yürümesini Dört Gözle Bekliyorum adlı kitabının fuar tanıtımı için İstanbul’a geldiğinde tanıştık. Birlikte geçirdiğimiz günlerde o ünlü bir yazar değil, dostane ilişki kurulabilen bir arkadaştı. İkimizin de et ve soğan yememesi en hoş ortak noktamızdı. 

Bir de tabii çağımızın en büyük düşünürlerinden Umberto Eco’nun da çevirmenisiniz. İstanbul’a geldiğinde de kendisine eşlik ettiniz. Eco’yla ilgili izlenimleriniz nasıldı?

Umberto Eco elbette geçmiş yüzyılın en büyük düşünürü, yazarı. İstanbul’da Prag Mezarlığı tanıtımı için geldiğinde tanıştığımızda o da son derece samimi bir yakınlıkla sohbet etmemize olanak sağlamıştı. 

Stefania Auci, Sicilya Edebiyatı’nı sizde nasıl bir yere koydu? Öncesinde kendisiyle tanıştığınızı ve Sicilya’ya kitap için gittiğinizi biliyoruz. Bu nasıl bir deneyimdi?

Stefania Auci, İtalyan edebiyatının günümüzde Sicilya bayrağını dalgalandıran en iyi yazar. Sicilya Aslanları ve Aslanların Kışı adlı Florio ailesinin gerçek hayat hikâyesini anlatan iki kitabı çevirdikten sonra merakla Palermo’ya gittik. Yazar ve eşiyle bir akşam yemeği için sözleştik. O gelmeden önce ben üst kattaki davet salonunu görmek için çıktığımda duvarlarda son Florio’nun otomobil yarışlarıyla ilgili fotoğraflar olduğunu gördüm. Kendisinin bundan haberi yoktu ve onunla o fotoğraflar önünde biz de fotoğraf çektirdik. Geçen kış İstanbul’a gelen yazar, büyük olasılıkla bahar aylarında yeniden gelecek.

21. yüzyılın en iyi kitabı seçilen Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım dizisi ve Ferrante hakkında ne söylersiniz?

Ferrante’nin ilk iki kitabı çok uzun yıllar önce Literatür Yayınları’ndan bir başka çevirmen arkadaşımızın çevirisiyle yayınlanmış ama ben okumamıştım. Everest Yayınları bana işi önerdiğinde özellikle önce Amerika’da sonra İtalya’da çok okunduğunu duymuştum ve işi kabul ettim. Sekiz ay gibi bir sürede dört cildi büyük bir hevesle, merakla, hayranlıkla çevirdim. Üzerinden on yıl geçti, kitabın okurların birbirlerine tavsiyesiyle hâlâ çok satıyor; hatta şimdilerde daha da çok okunur oldu. Ferrante’nin onun dışındaki romanlarını, denemelerini bir de çocuk kitabını çevirdim. Kimliğini gizli tutan Elena Ferrante kendini yazmaktan alıkoyamayan, hayat amacı yazmak olan bir kadın ve müthiş gözlemlerle müthiş görüşler koyuyor ortaya. Son deneme kitabı Sayfa Sınırları İçinde çok değerli gözlemler içeriyor. Onu çevirmek her zaman gerçek bir meydan okuma ve zevk.