1973 Ankara doğumlu bir kıvırcık.

İlk, orta, lise eğitimini başkentte tamamlayarak, bu zincire bir halka olarak Hacettepe Üniversitesi Ev İdaresi ve Aile Ekonomisi Bölümü’nü de ekleyen bir hayat gözlemcisi.  

Ortaokul sıralarında otururken kaleminden dökülen bir kompozisyonun yarattığı heyecanla kelimelerin ucundan tutmaya çalışan, üniversite yıllarında da yazının kokusunu keşfeden bir kitap arsızı.

Pek çok beceri kursunu kovalayıp yakalayan bir düş tasarımcısı.

2022 Mart ve Nisan aylarında “Edebiyat Blog”da ilk yazıları, Kalem İzleri ile 100.yılda İz Bırakan Kalemler adlı kolektif kitaplarda da hikâyeleri yayınlanan ve ardından Süpürge Otu adlı bağımsız kitabının coşkusunu yaşayan bir mavi su tutkunu. 

Yaşamı turuncuya boyamaya çalışan bir heyecan avcısı.

Merak zillerinin çaldığı soruları, öğrencilerinin ceplerine yerleştirmeye çalışan bir öğretmen.

Renklerini doğru yolda bulmalarına rehberlik eden iki gencin annesi.

Karşılıklı “İyi ki” denilen bir eş.

Metro, iş çıkışı, kalabalık…

Cebinden çıkardığı çikolata parçasını ağzına atarken, yandan gelen çirkin bakışları fark eden ama farkında değilmiş gibi ayakkabısının ucuyla zeminde daireler çizen adam, “Tam da çikolata yiyecek zamanı buldun.” diye kızdı kendine. Metronun ne zaman geleceğini gösteren ışıklı panoya bakarken, çirkin bakışlı kadın “Çikolatandan biraz da bana verseydin.” dedi. Bakışları gibi sesi de yılanlı kadına bakamadı bile adam. Olduğu yere çivilendi, sesini çıkaramadı. Metroyu kurtarıcısı belledi.

“Hadi be, geleceksen gel artık.”  

Kalabalıkla birlikte metronun içine akıp giden adam, cam kenarında ayakta dururken hemen sırtını yasladı. Arkasından birinin yanaşmasını ancak böyle engelleyebiliyordu. Uzaktan kendisini süzen bakışların, bu defa da kamçılı yılan gibi bedenine dolandığını hissedince tekrar ürperdi. İki üç durak sonra boşalan koltuklarda oturacak bir yer aradı. Tek olmalarına rağmen bacaklarını açıp yayılarak iki kişilik koltuğu kaplayan kadınlardan dolayı ayakta kaldı. Kapının iç tarafındaki boruyu avuçlayan elini, başparmağında hissettiği pis sıcaklıktan kurtulmak için hızla çekti. İstemeden başını çevirip baktığında, sakızlı ağzından salyalar akan kadının gözleri adamın yüzünde gezindi. Yetmedi, tek düğmesi açık gömleğinden içeri süzüldü. Yetmedi, kalçasında, bacaklarında dolandı. Metro durur durmaz indi; oysa evine daha iki durak vardı. 

Caddede yürümeye başladığında “Kadınların sözlüğünde neden eşitlik kelimesi yok?” diye düşünürken cebinden çıkarıp taktığı güneş gözlüğünün arkasına saklandı adam bu sefer. Ellerini pantolonunun cebine soktu. İyice gizlendi. Çirkin sesleriyle konuşup sigara dumanını savuran kadınların arasından geçerken, “İçinizde yaşadığınız hiçlik duygusunu fark ettiğinizde, yeni biçilmiş çim kokulu bir bahçenin huzuru gelecek buralara” diyen haykırışlarını herkesin duymasını hayal ediyordu.