Dünyanın farklı yerlerinde yaşanan siyasi, ekolojik ve sosyal bütün eşitsizliklere farklı bir bakış açısı sunan ”Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet” sergisinin küratörlerinden Didem Yazıcı ile serginin detaylarını konuştuk. Yazıcı ve Peter Sit’in küratörlüğünü üstlendiği sergi, Yapı Kredi Kültür Sanat’ta 2 Ocak 2023 tarihine kadar gezilebilir.
Sergi, ismini Hale Tenger’in ‘Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet’’ sesli yerleştirmesinden alıyor. Sergi ismiyle bize neler anlatıyor?
Hayat ve ölüm döngüsünde insanı insan yapan en temel kavramlar aşk ve adalet değil midir? İnsanın aşk ve adalet arayışında göze alabileceklerinin sınırı yoktur. Ressam, şair ve yazar Etel Adnan, dOCUMENTA (13) için üretilen 100 Thoughts/100 Notes (100 Düşünce/100 Not) yayın serisi için Aşkın Ödemeye Niyetlenemediğimiz Bedeli isimli kitapta şöyle yazar: “Her haliyle aşk karşı karşıya gelebileceğimiz en önemli meseledir. Ama aynı zamanda en tekinsiz, öngörülmesi imkânsız ve çıldırtıcı olandır ki bildiğim tek kurtuluş yolu da odur.” Benim aşkla ilgili okuduğum en iyi yazılardan biridir bu. Sergi, hayatımızın her anına işlemiş olan bu dört kavramın birbirleriyle olan ilişkisini düşündürüyor. Tüm dünyada yaşanmakta olan adaletsizliklere aşkla, umutla ve direnişle bakmayı öneriyor.
Sergideki kuir bedenlere gönderme yapan eser “hayatın içindeki” adaletsizliğe bir dokunuş olarak okunabilir mi?
Bahsettiğiniz çalışma yurtiçi ve yurtdışında birçok proje gerçekleştiren ve çok yetenekli bir sanatçı olan Cansu Yıldıran’ın ‘Hatıralar Ormanına Çağrılan Gelir Mi?’ isimli fotoğrafı. Sanatçı bu çalışmayı hayatta olanların hayatta olmayanlara bir saygı duruşu niteliği taşıdığını söylüyor. Bu ilişkilenme biçimini çok kıymetli buluyorum. Hayatın içindeki adaletsizliklerle mücadele etmenin birçok yolu var, bu bir kutlama da anma da olabilir.
Farklı ülkelerden, farklı disiplinlerden çalışan sanatçıların eserlerini sergide görmemiz mümkün. Seçki yapılırken temel olarak alınan çıkış noktası nedir?
Küratörlüğü bir seçki yapma eylemi yerine daha çok düşünce biçimi olarak görüyorum. Sergi yapmak aynı zamanda sanatla birlikte düşünme yöntemidir. Sergiyi kurarken serginin benimle birlikte küratörü olan Peter Sit ile işlerin samimiyetini önemsedik. Sanatçıların işlerle nasıl ilişkilendikleri, kurdukları kişisel bağlar ve konulara yaklaşım biçimlerine baktık. Örneğin Ukraynalı sanatçı Dana Kavelina’nın şiir-film olarak nitelendirebileceğimiz savaşın yıkımlarını ele alan çalışması sanatçının birebir kendi yaşadığı coğrafyada deneyimlediği olaylar üzerine kurulu. Alman sanatçı Jasper Kettner ve aktivist İbrahim Arslan’ın konuları Almanya’da yaşanan ırkçı ve sağcı şiddet üzerine temelleniyor. Mısırlı sanatçı Marianne Fahmy sahaftan aldığı ikinci bir el kitabın arasından çıkan aşk mektupları üzerine, yaşanmış bir olaydan yola çıkarak bir video çalışması gerçekleştiriyor. Aslı Uludağ, Ege bölgesindeki jeotermal enerji yapılaşmasının yol açtığı ekolojik adaletsizlikleri konu alıyor ve uzun bir zamandır bölgeye giderek bölgedeki halkla yakın iletişim kurarak araştırmalar gerçekleştiriyor. Sanatçıların hepsi çalıştıkları konuları içselleştiriyor.
Ayşe Draz tarafından gerçekleştirilen performansta neler göreceğiz?
Performans alanında akışkan bir kimlikle ve çeşitli işbirlikleriyle üretimlerini ve araştırmalarını sürdüren Ayşe Draz Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet sergisi için izleyicinin katılımına açık sergi mimarisiyle ilişkilenen yeni bir performans geliştiriyor. Bu soruya sanırım en iyi yanıt meraklıların performansa gelip birebir deneyimlemesi olur.
Sergide ki en etkileyici eser Istvan Zsiros’un “sınır-sız aşk” fotoğrafı oldu. Mülteci krizi, aşk, imkânsızlık, adaletsizlik… Serginin politik bir göndermesi olduğunu düşünüyor musunuz?
Serginin politik göndermelerinden ziyade her sanatçının kendi kurduğu bir yaklaşım biçimi ve politikası olduğunu düşünüyorum. Sergilenen her iş yeni dünyalar açıyor. Bahsettiğiniz fotoğrafa gelecek olursak, ondan öğreneceğimiz çok şey var! Savaştan kaçan bir çift Avrupa Birliği’nin çok uzun süren sınır politikası kararlarlarının çıkmasını beklerken tren istasyonunda çadır kurmak zorunda kalıyor. İki bavul ve pasaportlarıyla çıktıkları yol bütünüyle belirsiz. Tüm bu kaosun içinde tutkuyla öpüşme anını yakalayan bu fotoğraf her durumda aşkın, dayanışmanın ve umudun var olacağına işaret ediyor.