“(…)Kitap içindekileri dışa vurabilmek için okuyanına gereksinim duyar.(…)” alıntısına kitabı yazan hem bu ilhama hem de gün sonunda onu okuyana yolculuğa çıkaran haline bir katkı da biz sunalım.
1740 doğum yılı olarak bu kitapta başlangıç, 2010 da ölüm tarihi olarak da son. İçinde bulunduğumuz zamanda geriye dönüp baktığımızda bize pek çok açıdan ışık tutan haller, saptamalar var. Genel bir bakış sunması açısından önemli bir kaynak aynı zamanda.
Kurgu dışı kitap yazmak, konu ya da konular üzerinde uzun ve ayrıntılı araştırmaları gerektirir. Yazar; okuyucunun okuma hızına göre en fazla üç gün içinde bitireceği, kitabı yıllar içinde ilmek ilmek biriktire biriktire yazar. Toplanan bilgileri ve belgeleri art arda sıralamak, onlara sayfa numarası vermek görece kolaydır. Onca yılın birikimini okuyucuya, okuyucunun kitabı elinden bırakamayacağı bir halde sunmak iyi de bir ekip olmayı gerektirir. Kurgu dışı kitaplarda yazar- editör iş birliği önemli bir boyut kazanır. Bu kitapta editör / yazar iş birliğinin ne kadar uyumlu olduğu da gözler önünde.
Yirmi iki kalem erbabının hayatlarından görüntüleri, özellikle sonları üzerinden bize ulaştırmayı hedeflemiş Kürşad Oğuz.
Kaçak Yazarlar, yazarına sorularımızla ele alacağımız kitap. Yazarı Kürşad Oğuz’un sorularımıza verdiği yanıtları keyifle okumanız dileği ile.
Kürşad Bey, merhaba… Öncelikle teşekkür ederiz zaman ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için.
Ben kitabımla ilgilendiğiniz için teşekkür ederim.
Kaçak Yazarlar, kitapçıların raflarına yenice çıkmış kitaplardan. Bir önceki nehir söyleşi kitabınız Gündüz Feneri gibi emek yoğun bir kitap. Önsözde belirttiğiniz ‘(…) konumuz daha da ötesi; kendi sonunu yazanlar, kurgulayanlar…’ cümlesinden hareketle bu kitabın elimize ulaşma hikayesini bizim için ayrıntılar mısınız?
Kitapta farklı ülkelerden 22 yazarın kendimce yaşamlarını anlatıyorum. Aslında bu portreleri hazırlamaya yaklaşık 20 yıl önce adım attım. Sevdiğim, okuduğum, dünyaya çok şey bıraktıklarını düşündüğüm yazarların yaşam öykülerini farklı kaynaklardan okumaya, sonra da notlar almaya başladım. Zaman ilerledikçe bu yazarların hem yazarak hem de yaşayarak kendi sonlarını da kurguladıklarını düşünmeye başladım. Yazarların hep yaşadıklarını yazdıkları ya da yazmak için yaşadıkları düşünülür. Ben en azından bu isimlerin, dünyadan gitmek için yazdıklarını düşünüyorum. Alain Touraine’in bir söyleşimizden aklımda kalan önemli bir sözü var: Entelektüel, yazar, doğası gereği melankoliktir. Yani dünyayla, toplumla, kendiyle derdi olan; mutlak bir kaygıya sahip insanlar iyi yazabilir. Benim yazarlarım da böyle. Dertlenip dertlenip yazmışlar. Ve ortaya “Onca Yoksulluk Varken” gibi, “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” gibi, “Kâtip Bartleby” gibi, “Demir Ökçe” gibi muhteşem eserler çıkarmışlar. Bunları yazarken bizi zenginleştirmişler, kendilerini fakirleştirmişler… Meğer dünyaya asıl bıraktıkları sadece bu eserler değil, aynı zamanda kendi yaşamları olmuş. Velhasıl, kendi bakış açımla kurguladığım bu portreler bir yekûn teşkil edince yayınevi aramaya başladım. Sağ olsun Kırmızı Kedi kabul etti ve “Kaçak Yazarlar” okurla buluştu.
Seçtiğiniz 22 yazar, özellikle “dünyadan gitmek için yazan” kalem erbapları ve bu coğrafyadan değiller. Çok emek yoğun bir çalışma olduğu da belli, nasıl seçtiniz edebiyat dünyasından bu isimleri?
Dediğim gibi, kitapta yer alan 22 yazar benim çok sevdiğim, benim zihinsel ve duygusal dünyama çok şey katmış isimler. Mesela Arjantinli Jorge Lois Borges, 20. yüzyılın en etkili beş yazarından biridir bence. Onlar farkında olsun olmasın, tüm diğer yazarlara iz bırakmıştır. Romain Gary, Jean Seberg için çektiği aşk acıları bir yana, edebiyat dünyasının ikiyüzlülüğünü en çarpıcı şekilde sergilemiştir. Kimse bilmez ama Léo Malet insanı çok ağlatır. Colette, Patricia Highsmith, Iris Murdoch kadının gücünü yaşadıkları döneme ve topluma kazır. Hermann Melville, Jules Verne, Robert Louis Stevenson, Jack London hayalgücü ve maceranın diğer adıdır. Aslında ben onları seçmedim, onlar beni seçti. Onlar tarafından seçilmiş olmaktan o kadar mutluyum ki…
“Bir daha düşüncelerimden başka hiçbir yerde seyahat etmeyeceğim” diyen on bir yaşında bir çocuğun sonradan elimizden bırakamadığımız kitaplar yazması, kendinden sonra gelen pek çok yazara da aydınlık olabilmesi, bu sözü diğer yazarların da kabullenip eyleme geçirmesinden kaynaklanıyor diyebilir misiniz ve kitaba almadığınız ve sizi etkilemiş başka cümleler de paylaşır mısınız bizimle…
Alıntıladığınız söz, on bir yaşında Hindistan’a doğru hareket eden bir gemide babası tarafından yakalanıp sert bir tokat yiyen Jules Verne’in sözü. Onun o gemiye binerken son derece saf bir amacı vardı aslında. Âşık olduğu kuzenine mercan bir kolye yapmak istiyordu. Sonra bu kolyeyi yaptı mı bilmiyorum ama bize, kendi devrinde yani 19. yüzyılda pek de kıymeti bilinmemiş, çocuk kitabı gözüyle bakılan, ancak 20. yüzyılın ortalarında mücevher oldukları keşfedilen şaheserler bıraktı. Aslında şunu söyledi bize Jules Verne: Siz yoksanız da hayalleriniz var. Kitapta yer alan yazarlarımın bir-ikisi hariç hemen hepsi savaş görmüş, hatta bazısı savaşta bulunmuş isimler. Birinci veya İkinci Dünya Savaşları, Amerikan ve İspanyol İç Savaşları ve başka savaşlar… Hepsinin hayatta kalmak, yaşamak, sevmek, inanmak ve yazmakla ilgili sayısız önemli sözü var. Bir kısmı bu portrelerin içinde zikrediliyor. Bize ise artık yeni cümleler keşfetmek, yeni cümleler yaşamak düşüyor. Eğer imkân bulursam hayatlarını yazmayı düşündüğüm başka yazarların cümlelerinde sıra. Zihnimdeki ilk cümleyi söyleyim madem. Aslında çok bilinen bir söz. Aldous Huxley’nin “Cesur Yeni Dünya”nın önsözünde söylediği: “Hatanızın üzerinde kara kara düşünmeyin. Temizlenmenin yolu, çamurda yuvarlanmak değildir.” O yüzden önümüzdeki yazarlara bakalım biz de…
Böylesi araştırma yoğun bir kitabı hazırlarken elinizin altında ve gözünüzün önünde yüzlerce satır var, bu satırların içindeki öykülerden süzdüğünüz saptamalar da var kuşkusuz. Ve bu 22 yazarın içinde bulunduğumuz zamanın öncesinde bu dünyadan geçtiğini de teslim edince sizi hiç şaşırtmayan; hiçbir değişiklik olmadığını görünce entelektüel anlamda sizi üzen ve sizi bir nebze olsun gülümseten saptamalarınızı bizimle paylaşır mısınız?
Neredeyse kitaptaki tüm yazarlar savaş görmüş, yaşamış demiştim ya. Değişmeyen en önemli şey işte o savaşlar, ölümler. Bugün de dünyamız sayısız savaş içinde yaşıyor. Ama nedense, belki utancımızdan, belki hukuktan kaçtığımızdan, onlara ‘savaş’ demiyoruz. ‘Çatışma’ diyoruz, ‘müdahale’ diyoruz, ‘operasyon’ diyoruz… Kendimizi kandırmaktaki ve zaman ilerlerken insanlık olarak geri gitmekteki maharetimiz beni üzen en önemli şey. Bir başkası, bugünün gençliğinin okuyan, çalışan, üreten, öğretenlere değil, kolay yoldan para kazananların hayatlarına özenmeleri. Akıldan çok zekâya ve vahşi rekabete kendilerini kaptırmaları. Ben günümüz yazarlarında da benzer eğilimler olduğunu görüyorum, seziyorum. Olmasaydı daha iyi olurdu diyorum. Buna mukabil yine ne varsa gençlerde var. Dünyaya açık, modern insanın şımarıklığından sıyrılmayı bilen, vicdanlı, adaletli o kadar çok genç var ki… Yeni dünya umarım onların hayalleri üzerine kurulur. Ve işte bu gençlerin bu kitabı özellikle okumalarını isterim…
Kürşad Bey, elinize, yüreğinize sağlık. Okuyanların baş ucu kitabı olacak bir esere imza atığınız için tekrar çok teşekkür ediyoruz.
Ben tekrar teşekkür ederim.
Kitabın, sayfaları arasındaki sürprizleri çok da ortaya çıkarmadan iki alıntıyla son verelim yazımıza… Hepinize keyifli okumalar…
“Hep aynı günün deliliği…
Bir ekoldü; etkilemediği yazar, el atmadığı düşünür yoktu… Doksan beş yaşında öldü; kimsenin ruhu duymadı… Çünkü eser önemliydi…” (s: 163)
Roman Gray’den “Birlikte mutlu olmak için ayrı ayrı mutsuz olmak yeterli değildir.” (s:26)