Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Sinema - TV Bölümü mezunu. Uluslararası Basın Enstitüsü’nde gazetecilik eğitimi aldı. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe Mediacat dergisinde başladı. Hürriyet İnternet Grubu’nda editörlük yaptı, sitenin sosyal medya hesaplarını yönetti ve Yenibiriş Dünyası dergisini hazırladı. Yasakmeyve dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü görevinde de bulunan Ercan, Varlık ve Sıcak Nal edebiyat dergileri için söyleşiler de yaptı. Babası Enver Ercan için “Enver Ercan: Sen Sözcüğün Tekisin” ve “Enver Ercan: Ben Şiirimi Yazarım, Sonsuzluk Varsa Gider” başlıklı iki kitap hazırlayan Ercan, biri Avusturya’da “Muhsin Akgün – “5”; biri Türkiye’deki Avusturya Konsolosluğu’nda “Ulaş Tosun - Permanently Temporary” olmak üzere iki serginin proje yöneticiliğini yaptı. Kadir Has Üniversitesi’nde uzun yıllar dijital iletişim alanında çalıştı. Yine aynı üniversite bünyesinde Modern Türk Edebiyatı Sempozyumları düzenledi. Ercan, son olarak Mikroscope dergisinde Yayın Koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

Kapsadığı alan ve açık hava yerleştirmeleriyle Türkiye’nin en önemli çağdaş sanat etkinliklerinden biri haline gelen Kommagene Bienali, bu yıl ikinci kez sanatseverlerle buluştu. 24 Ağustos’ta başlayan bienalin teması, bölgeyi derinden etkileyen yıkıcı depremin ardından ‘iyileşmek’ti. II. Kommagene Bienali’ni, bienalin fikir babası şair Nihat Özdal ile konuştuk.

 

Nihat Bey merhaba; II. Kommagene Bienali, ‘İyileşmek’ temasıyla ağustos ayında başladı. Bienalin çıkış hikâyesini öğrenebilir miyiz?

Aslında bir sanat olayı olarak 2000 yıllık bir geçmişi var. Kommagene Kralı Antiochos Theos vasiyetinde her yıl kutlamalar yapılmasını, bu kutlamalara katılan sanatçıların ise en güzel şekilde ağırlanmasını vasiyet ediyor. Bu vasiyeti 2022’de ilk bienalde “Hayali Bir Uygarlık” teması ile sürdürmeye başladık, bu sene ise “İyileşmek” diyerek kapılarımızı açtık.

 

Bu seneki tema bölgede yaşanan depremle ilintili. Sanat iyileştirir mi? Adıyaman’a bu anlamda nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Nietzsche “Sanat, hayatı tahammül edilebilir kılar,” diyor. Sanat, fiziksel bir iyileşme ya da kaybolanları yerine getirme konusunda yetersiz. Deprem sonrası büyük kayıplar yaşadık. Kayıplarımızın hatıralarını yaşatmak istiyoruz. Kommagene Bienal’de sanatçılar üretimlerini 15 gün boyunca şehirdeki zanaatkârla birlikte yaptı. Bin kişiye yakın kişi eserlerin ucundan tuttu. Kolektif bir üretim, dünyanın dört yanından gelen sanatçılarla aynı sofrayı paylaşmak, Adıyaman’da depremi yaşamış sanatçıların bir yüzleşme ile eserler vermesi “iyileşmek” mümkün mü sorularına da cevaplar aradı.

YİRMİ ÜLKEDEN 53 SANATÇI

Küratörlüğünü Macaristan’dan Prof. Eros Istvan’ın yaptığı bienale hangi ülkelerden kaç sanatçı katıldı? Bu seçimlerde nelere öncelik verdiniz?

Bu seneye özel küratörümüz Istvan bir açık çağrı yayınlayalım istedi. Bu açık çağrı sonrası gelen projeler seçici kurul aracılığı ile belirlendi. Projelerin bölge ile kurdukları bağlar en önemli kriter oldu. 20 farklı ülkeden sanatçılar eserler üretti. 

Sanatçılar ve ülkeleri şu şekilde sıralayabiliriz: Alhan Tanrıverdi – Türkiye; Amarsaikhan Namsraijav – Moğolistan; Başak Karakoyun – Türkiye; Burhan Yılmaz – Türkiye; Ceysu Ucan – Türkiye; Chrisel Attewell – Afrika; Çağla Meknuze & Mert Kamiller & Arda Gül / Lüksemburg – Türkiye; Danial İsmail & Türkan Sultan Yaşar / Malezya – Türkiye; Dora Moneti Faggin – Portekiz; Erdoğan Kaplan – Türkiye; Feng Feng & Xiao Li / Çin – Japonya; Gonca Dicle Akça Gonca – Türkiye; Guillermo Anselmo Vezzosi – Arjantin; Kahraman Turan – Türkiye; Karin van der Molen – Hollanda; Kinga Kovacs & Erno Endre Gergely – Romanya; Mahmut Aydın – Türkiye; Marisa Merlin – İtalya; Martin Fred – Fransa; Michael Chauvel – Fransa; Muhammet Bakır – Türkiye; Mustafa Duymaz – Türkiye; Narin Turanlı – Türkiye; NEG-UUDEL Performance Art Group / Moğolistan – İsviçre; Oya Yurt & Yaprak Deniz Yurt – Türkiye; Özgür Özcan – Türkiye; Patrick Jones & Kaori Jones – İngiltere; Rukiye Peyzo – Türkiye; Serpil Çetinkaya & Ilgın Özer – Türkiye; Sezen Ümitli – Türkiye; Shabir Mir – Pakistan; Strl_ – Danimarka; Sophy King – İngiltere; Şölen Kipöz & Hatice Gökçe – Türkiye; Taejin Hur – Kore; Takashi Ikezawa – Kore; Talha Demiral – Türkiye; Kolozsi Tiberiu – Romanya; Yiğit Türüdü & Tuba Emiroğlu – Türkiye; Yusuf Aktoprak – Türkiye; Zsofia Majorosi – Macaristan.

 

Bienal öncesinde Adıyaman’da alan çalışmaları yaptınız mı? Bu çalışmaları nasıl sürdürdünüz; sergi alanları nasıl seçtiniz?

Bienalin, Kommagene’nin mirası olan Nemrut, Kahta Kalesi, Perre Antik Kenti, Cendere Köprüsü ve Karakuş Tümülüsü gibi arkeolojik alan girişleri tarih ile güncel sanatı buluşturan mekânları. Bienalin ilk yılından arkeoloji ve güncel sanat ilişkisi üzerine sanatçıların yorumlarını önemsediğimiz için bu mekânları bu sene de kullandık. Belören Köyü ve köyün kıyılarındaki adalar ise eski bienalden de eserlerin taşındığı bir açık hava müzesi formunda. 

 

Bölgeye dair başka şehirlere yönelik bienal ya da başka çalışmalarınız oldu mu? Benzer düşünceleriniz var mı?

Yakın komşular Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Malatya’da dünya tarihi açısından çok önemli şehirler. Adı bienal olmasa da bu şehirlerde de bölge arkeolojisini güncel sanatçılar nasıl yorumlar, kafa yorduğum meselelerden.

 

MOBİLYACILAR DA DEMİRCİLER DE BİENAL SÜRECİNE KATILDI


Şehir halkının katılımı nasıldı? Dikkatinizi çeken unsurlar nelerdi?

Sanayi sitesinde mobilyacılar, camcılar, marangozlar, demirciler her gün çalıştıkları malzemelerinin farklı yorumlanması üzerine bir üretim sürecine katıldılar. Nesnelerin aklı olduğunu düşünürüm, sanırım artık onlar da paralel düşüncelere sahip. Duvar ustaları, tütün toplayan kadınlar açık havadaki eser yerleştirme süreçlerine dahil oldular. Belören köyünde çocukların da dahil olduğu eserler üretildi. Şehrin genelinde önemli dostluklar kuruldu. En önemli unsur 53 sanatçı ve onlara eşlik eden yüzlerce insanın tüm zorluklara rağmen dayanışmasıydı. 

Bir de tabii sanatçıların Adıyaman deneyimlerini merak ediyorum. Onların deprem sonrasında kentle olan temaslarında neler gözlemlediniz?

Kendi ülkelerinde ve şehirlerinde felaketler yaşamış sanatçılar çoğunluktaydı. Aynı dili konuşamasalar da verdikleri kayıplar, yaşadıkları dramlarda akrabalıklar vardı. Eserlerin dili, eser isimleri, öyküleri de şehre gelip burada benzer acılar yaşayan insanlarla ilişkilendikçe başka boyutlar aldı. Bu etkileşim burada yaşayan sanatçılarda da oldu. 

 

DOĞDUĞUM EV DE OKULUM DA SULAR ALTINDA KALDI

 

Siz, bölgeyi iyi bilen, Halfetili bir şairsiniz. Bölgenin yaratıcılığınıza nasıl etkisi oldu? Bu anlamda bienal ve sonrasında sanatçıların eserlerinde ne gibi değişimler gözlenebilir?

2000 yılında yaşadığım şehrin önemli bir bölümü sular altında kaldı. Doğduğum ev, okuduğum ilk okul sular altında. Bu benim kendi “felaketim” yazdığım kitaplar, yaptığım işler de biraz kendi “iyileşmek” öyküm. Nehir kenarındaki evimize bir defasında Fırat kaplumbağaları ile ilgili araştırma yapan yabancı bir bilim adamı gelmişti. Birkaç gün konuk ettik, bahçedeki masada kaplumbağaların ölçülerini alışını dün gibi hatırlıyorum. Belören köyünde bana benzeyen çocuklar gördüm, Hollandalı sanatçı Karin van der Molen ile birlikte eser üretirken ki heyecanları, eser bitip köylerine ziyaretçiler gelmeye başladığında eseri sahiplenişleri, bienalin bölge için ne kadar önemli olduğunu kendi tarihimden anılarla hissettirdi. 

Son olarak, deprem bölgesinde sanatın yeniden ele alınması konusunda neler düşünüyorsunuz? 

Depremde iki çocuğu ve eşi ile kaybettiğimiz sanatçı dostumuz Aziz Taştan’ın bir tablosu Cendere Köprüsü’ndeki Bienal sergi salonunda sergileniyor. Halen acılarımız bu kadar taze iken deprem sonrası sanat bağlamında büyük cümleler kurmak istemem. Bu sene sarılmayı seçtik hem kaybettiklerimize, hem devam edene, hem de yarına…