Yazar, okuru ile paylaşmak istediği kurgu metnini yayınevine teslim eder ve basılır. Artık okurunu bekler. İşte Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı da bu aşamada…
Merhaba Oya Hanım, sorularımızı yanıtlamayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Kaleminize, ellerine sağlık. Bu söyleyişe kitabın adıyla başlayalım. Neden Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı da Hatırlayışın ve Unutuşun Kitabı ya da Hatırlamanın ve Unutmanın Kitabı değil mesela… Bu iki sözcükte okuyucunun çıkmasını düşlediğiniz yolculuk ya da kitapta bulmasını istediğiniz ayrıntılar neler?
Romanın adı dile takılmayan, kulağa hoş gelen bir sözcük arayışıyla ilgili. “Hatırlama” yerine “hatırlayış”, “unutuş” yerine “unutma” da olabilirdi, anlam değişmezdi. Özel bir amacım yoktu; sözcüklerin melodik uyumunu yakalamaya dönük öznel bir tercih. “Hatırlama”dan sonra unutma değil de “unutuş” bana daha yumuşak, daha akıcı geliyor.
Okuyucunun ne bulmasını istediğime gelince… Kurguyu yaparken düz bir anlatım yerine romanın erkek kahramanının sayıklamalarını yeğledim. Geçirdiği emboli sonucunda bilinci kararmış, belleği allak bullak olmuş erkek kahraman ki o iktidardaki konumu ve iktidar tutkusu nedeniyle devlet adına işlenen suçların doğrudan veya dolaylı faili olmuş biri, denetleyemediği bulanık hatırlama süreci boyunca istem dışı olarak kendisiyle yüzleşiyor. Okurun bu yüzleşmenin şifrelerini, yani adamın üstüne karabasan gibi çöken suçları fark etmesini, yaşadığımız gerçeklikle bağ kurabilmesini isterdim. Bir de hafızanın ne kadar yalancı ne kadar oyunbaz ve en inkârcı olabileceği üzerine düşünmelerini.
Bu sesi tanıyorum. Ses, yoncaçiçeği, yasemin, eter kokuyor. Anne değil; annenin sesi lavanta, ıtır, zeytin bazen de kâfuru kokardı. Annenin sesinde gözyaşları titrerdi. Sayfa 62’den bu alıntıda da olduğu gibi iki farklı duyuya ait hatırlatma özelliklerini bir arada kullanmayı seçmişsiniz. Koku, en kalıcı hafıza tazeleyicisi, anıları çağıran özellik. ‘yoncaçiçeği, kâfuru’ gibi kokuları neden seçtiniz? Adı geçen diğer koku kaynakları okuyanda bir hafıza tazeler de diğer herkesçe pek bilinmeyenlerde siz neler arzuladınız?
O kokuları, adlarını vermediğim kahramanlardan her birinin karakter ve kimlik özelliklerine uyduğu için seçtim.
Romanın ana kahramanlarının adları yok. Adamın anılarındaki kişilerin: annesi, karısı, sevgilisi olan kadın, onların da adları yok. Zaten o haliyle adlarını hatırlayamaz. Ama sizin de belirttiğiniz gibi koku hafızası güçlüdür, ses hafızası da öyle. O kokuları, adlarını vermediğim kahramanlardan her birinin karakter ve kimlik özelliklerine uyduğu için seçtim. Zeytinlikte yaşayan, çocuk hastalandığında ya da ağrıları depreştiğinde kâfuru süren, kırların kokusunu taşıyan anne; eter kokan, saçlarını yoncaçiçeği kokulu şampuanla yıkayan doktor kadın; Diorissimo parfümünün manolya kokusunu seven zengin, güzel, asil tavırlı kadın…
Bu coğrafyanın yakın tarihinde olup biten, hemen hepimize bir yerinden çok dokunan konu dizgesi bu kurgu metnin ana teması ve mekânlar da bildik, yaşandık. Anlatılan zaman ile romanın geçtiği zamanı hatırlamak ve unutamamak özellikle “unutamamaktan korkma” üzerine oturtturmanız hakkında okuyucularımızla paylaşmak istediklerinizi merak ediyoruz.
Bireyin hafızası gibi toplumsal hafıza da kendini suçlu hissedeceği, vicdani olarak ağırlığına dayanamayacağı suçları, günahları unutmak ister.
Bildik, tanıdık mekânlar, yaşanmış olaylar ve özellikle romanın baş kahramanı gibi bildik karakterler… Ülkemizin yakın tarihinde ve günümüzde toplumca unutmayı yeğlediğimiz, görmezden geldiğimiz trajik olaylar var. Bireyin hafızası gibi toplumsal hafıza da kendini suçlu hissedeceği, vicdani olarak ağırlığına dayanamayacağı suçları, günahları unutmak ister; vicdanını zorlayacak, kendisini suçlu ya da aşağılanmış hissettirecek olayları, durumları, kişileri hatırlamaktan, yani unutamamaktan korkar. Oysa yüzleşmemek, hesaplaşmamak tıpkı cerahatli, iltihaplı yarayı görmezden gelmeye, cerahati patlatmak, temizlemek yerine sargı beziyle sarıp unutmaya çalışmaya benzer. Sonunda uzuv kongren olur, kan zehirlenir. Okuyucuya bunu aktarmaya çalıştım.
Bu coğrafyanın ortasından geçen hayali bir çizginin oluşturduğu bir Doğu-Batı algısı, iki tarafta yaşayanların ‘öteki’ için geride bırakamadığı önyargıları, katılaşmış ya da kalıplaşmış düşünceleri var. Kahramanlarınız da bunların romanda vücut bulmuş halleri… Bu romanı yazarken çok içten gülümsediğiniz, ‘işte böyle olsun artık’ dediğiniz ve her şeyi bırakıp ‘bundan böyle asla yaşanmasın’ dediğiniz neler var ve buna bağlı olarak iki anlatıcıda en çok neleri sevdiniz ve onlara en çok nerede kızdınız?
Biliyorum, sen yaptın. İkrarda salah vardır. Böyle olmalı dediğimi, romandaki kadın kahramanın kızı Helin ve faili meçhulde yitirdiği eşi Fırat karakterleriyle anlattım. Bundan böyle asla yaşanmasın dediğim ise hasta yatağında karmakarışık, bulanık da olsa geçmişini hatırlayan adamın neden olduğu insanlık suçları ki onlar iktidarın işlettiği suçlardır.
İki anlatıcıdan adamın son anlarında çocukluğuna dönüşünü seviyorum. “Mi kerd Dâye / ben yaptım anne” deyişini; annenin “Biliyorum, sen yaptın. İkrarda salah vardır,” deyişini. Kadın kahramanda sevdiğim; tutkunun göz bağlarından kurtulup suç ortağı olmayı reddedişi.
Oya Hanım, bize zaman ayırıp içtenlikle yanıt verdiniz. Çok teşekkür ederiz. Bu kitapta yakın tarihe ve muhtemel çok bildik mekânlara yolculukta bize yeni bir patika açtığınız için de ayrıca teşekkür ederiz. Sağlıklı günler dileklerimizle.