1984, İstanbul doğumlu. Mali Müşavir. Sosyoloji bölümü mezunu. Yazarak kendini ve yaşamı yeniden keşfetme peşinde.

Tütününü sardı, dudaklarının arasına aldı, çakmağını ararken yanına bir adam yaklaştı ve siyah bir çakmakla sigarasını yaktı. Çakmağı kadına uzattı “Sizde kalsın,” dedi, “karanlık görünüyorsunuz, bu çakmak size umut olsun.” Kadın, duman dolu ağzı, soru işaretli gözleriyle kaldığı sürede, adam uzaklaşıp gözden kayboldu. “Karanlık mı görünüyormuşum?  Bu neydi şimdi?  Bir kere senin çakmağın siyah, karanlık olan sensin belki, kendi karanlığını bana bırakıp gidemezsin ya! Ne yapayım, daha çok mu kararayım? Altı üstü bir çakmak be kadın, devam et, bekleme yapma, sorgulama gıyabi!”

Kulaklığını kulağına taktı, telif hakkı içeren bir şarkı açtı ve şarkının ritmi ile hızlı adımlarla yürümeye başladı. İşten çıkış saatiydi, sokaklar kalabalıktı. Hızlandırılmış bir video izler gibi insanların yüzlerindeki ifadeleri “görsel hafıza” dosyasına atarak ilerliyordu. Ona doğru koşarak gelen bir kadın, omuzuna çarpıp sarstı bedenini. Bunu da ‘hafif hasarla hayatımdan geçenler’ dosyasına attı, derin nefes aldı, arkasına bakmadan devam etti. Özür dilemesini beklemedi, “belki de benim dikkatsizliğimdir” dedi, “ben de hızlı yürüyorum.” Kulağındaki şarkı, bir önceki ile alakasız bir türde değişti. Programın algoritması tanıyordu onu, her türlü müziği dinlerdi. “İyi de hepsinin bir zamanı var, şimdi değil, sen istediğin zaman değiştiremezsin ruh halimi, sevgili münasebetsiz algoritma!” dedi ama yine de kıyamadı klarnet sesine. Adımları yavaşladı. Usulca karardı hava. Eve gelmişti artık. “Şimdi, dedi güzel bir masa kurayım semtimin göbeğinde ve demleneyim. Şu klarneti de doyasıya dinleyeyim. Ne derim? Muazzam! derim.” Her şeyi hazırladı, oturdu masanın başına. Elektrikler kesildi. Masanın üzerindeki mumları, cebindeki siyah çakmağı ile yaktı. Tavana doğru yükselen umutlu bir mum ışığıyla aydınlandı çevresi.