Çocukluğumun geçtiği sokaktayım. Şu, altında çiçekçi dükkânı olan beş katlı binanın yerinde tek katlı, sarı boyalı bir ev vardı. Evin önünde oyun oynadığımız bir gün arkadaşlarımdan biri: “Şişko patates yarım kilo domates!” demişti bana. Sonra annemin kucağında ağlarken buldum kendimi: “Bana şişko diyorlar!” dedim. Saçlarımı koklayıp sımsıkı sarıldı bana: “Neren şişmanmış?” dedi.
Odama geçtim, aynaya baktım. Rafta dizili Barbie bebeklerimle birlikte aynanın içindeyiz. Bir onlara bir kendime baktım. Artık Barbie bebek gibi hissetmiyordum kendimi.
Annemin sesini duyuyorum babamla konuşuyor: “Bugün 21 Mart, baharın başlangıcı” diyor. Sevinemiyorum, dışarı da çıkmaya utanıyorum. Annem farkında… O günün akşamı bir kutunun içine konmuş, baharda açan, üç farklı saksıya dikilmiş çiçeklerle giriyor odama: “Nergis, papatya, kardelen” diyor. Koklamamı istiyor. Her birini tek tek kokluyorum.
“Kokuları aynı mı?”
“ Farklı” diyorum.
“Ya görüntüleri?” diyor.
“ Farklı.”
“ Tıpkı bizler gibi” diyor.
Bu düşüncelerden sıyrılıp çiçekçi dükkânına doğru yürüyorum. Ben de Barbie bebek gibi olmak isteyen kızıma, baharda açan bu üç çiçeği bir kutuya yerleştirip satın alıyorum.
Ona: “Bizler gibi farklılar” demek için.