1969 İstanbul doğumlu. İtalyan Lisesi’nden sonra hayranı olduğu ekolün peşinde dört sene, sonradan hiç icra etmeyeceği bir bölümde lisans eğitimi aldı. Hayat bilgisi ile donandığı yılların ardından Türkiye’de, çeşitli alanlarda profesyonel çalışma hayatına devam etti. Lise yıllarında başlayan turizm sektöründeki çalışmaları, pandemi sonrasında, ikinci emeklilik döneminde yeniden gündeme geldi. İtalya, İspanya ve Güney Amerikalı turistlere tur programları hazırlayıp, ülke tanıtımına katkı sağlamakla meşgul. 2014’te yoğunluğu artarak başlayan edebiyatla iştigali, bugün çeşitli mecralarda yayımlanan öykü, kitap inceleme yazılarıyla sürmektedir. Yazılarının toplandığı, son dönemde biraz ihmal edilmiş avarebalon.com isimli blogun sahibidir.

Nihayetinde hepimiz bu dünyada misafiriz.

Bize adanmış sürenin uzunluğunu bilmiyoruz. Bizi dünyaya bırakan da onunla iş birliği yapanlar da sadece birer aracı, kulağımıza süremizi fısıldamıyor.

Misafirlik şöyle başlıyor: uzun planlar ve olgunlaşma süreci sonrasında, kocaman elleriyle kundak gibi sardığı minik “ben”i bir dizinin üzerine çöküp önündeki küçük kürenin üzerine, misafir olacağım ve tanımamı ve dahi bir şekilde faydalı olmamı istediği kültürün içine yavaşça bırakıyor. Haliyle bu iniş, çekingenliğimin doruk noktası. Doğal değil mi? Dönüp dönüp o yüce deve bakıyorum. Beni bıraktığı yer neresi? Kimseyi tanımıyorum. Misafirliğimi meşrulaştıran aracıların bana önceden dinletilen seslerine aşinayım sadece. 

Dünyaya ve diğer misafirlere alışmak zaman alıyor. Dev sayesinde acemilik dönemlerini düşe kalka atlatıyorum.Takıldığım her taş, gözümü dört açmamı sağlıyor. En önemli meziyetim düşünmek. Bir gün bırakıldığım mahallede benden önceki misafirlerden birinin duvara yazdığı “Düşünüyorum, öyleyse varım,” sözünü görmüş ve düşünmüştüm. Bir anda tuhaf bir şey oldu: içimdeki ben bedenimden sıyrılıp yazıyı yazan bedene dönüştü. “Ben”i gördüm. Gerçekten vardım.

Aracılar ben büyüyünceye kadar yanımda kaldılar. Gerektiğinde elimi tuttular. Vücudu daha dolgun, kalçaları ve memeleri daha belirgin, uzun saçlı, yumuşak huylu ve diğeri gibi her sabah dışarda çalışmaya giden, sonra gelip evde saçlarını süpürge eden, bana yavaş yavaş kendisine benzeyeceğimi söyledi. Yanılmamıştı. Vakti geldi. Kendi kendime yettim. İhtiyaç halinde ellerinin hemen yanı başımda olduğunu bilerek.

Sonra onların misafirlik süresi doldu. Çok ağladım arkalarından. Uzun uzun ve bir karar aldım: Ben küçük bir misafirin aracısı olmayacaktım. Benim misafirliğimin sonu geldiğinde geride gözü yaşlı el sallayan olmayacaktı.