“Ne güzel yanmışsın.”
Güneş tam tepede, gözlerim kamaşıyor. Kolumu siper edip gülümsüyorum.
“Pul pul soyulmam umarım. Güneş gözlüğümü bulabildin mi?”
“Yok,” diyor. Hangisine yanıt verdiğini anlamıyorum. Kötü haber; gözlüğü bulamamış. İyi haber; soyulmayacağım. Böyledir Aylin, isterse yanıt verir. “Pansiyona dönerken bakarız” diyorum “kenardaki çalılıklara düşmüşse…” Umut etme konusunda asla iflah olmam ben.
Yatılı okuduğumuzdan beri ayrılmaz bütünüz. Zamanla gelişen bir arkadaşlık değil, ilk görüşte aşk gibiydi bizimki, oluverdi. Konuşmadan anlaşırız. Yanımdaki şezlonga uzanıyor. Elimi tutuyor. Bu, onun beni teselli etme şekli. Avuçları sıcacık. Benim avuçlarımsa buz gibi. Güneşin altındayım, yanmışım, ama titriyorum. Aylin üzerime havluyu örtüyor. Keşke, denize öğleden sonra girseydim. Ne yapayım, o kadar güzeldi ki dayanamadım.
Kışın çok üşümüştüm. Güneşi görür görmez, “hadi” dedim “gidelim.” “Güneye bir yere, nereye olursa.” İki günlüğüne, kız kıza masum bir kaçamak. Yanabildiğim kadar yanmalıyım. Kadınlar bilir, yazdan önce yanmalı. Hem sağlıklı hem seksi gösterir. Oldum olası, naylon çorapları çıkartma zamanı gelince paniklerim. Sevmiyorum bembeyaz bacaklarla dolaşmayı. Sabah ilk uçakla gelip kendimizi plaja attık. Keşke, gözlüğümü kaybetmeseydim. Neyse çıkar, çalılığa düşmüştür. Her şey öyle güzel ki, anın tadını çıkartmalı. Fakat ne mümkün? Dişlerim zangırdıyor, donuyorum.
“Ne güzel yanmışsın.”
Beyaz floresan gözlerimi kamaştırıyor.
“Nerede yandın?” Soruyu anlamıyorum.
“Hasta henüz tam kendine gelmedi.”
“Aylin,” diyorum, “güneş gözlüğümü bulabildin mi?”
“Sakin ol,” diyorlar.
“Ameliyatın çok iyi geçti. Birazdan seni servise çıkartacaklar. Arkadaşına haber verildi.”
Üzerime kalın bir battaniye daha örtüyorlar. Isınıyorum. Servise çıkartılıyorum. Aylin elimi tutuyor, titremem geçiyor. Ameliyat masasından kalkmayı başarmışım. Gözlerimden yaşlar süzülüyor.
“Dobadıya” diyorum, dilim dolanıyor. Narkozun etkisi mi? “Doyasıya” diyerek kahkahalar atıyorum.