Ben Aylin Celayir, İstanbul doğumluyum. Anglia Ruskin Universitesi Uygulamalı Psikoloji mezunuyum. Bir yandan başkonsoloslukta çalışırken bir yandan da çeşitli ilgi alanlarında sertifikalarımın olduğu eğitimler aldım. Bunların başında İstanbul Drama’dan aldığım Drama eğitmenliği/liderliği sertifikası gelir. Tezimin konusu ise Motivasyon ve Farkındalık yaratan tekniklerin Drama yolu ile anlatılması. Yazıyı, sporu, terapiyi, zihin haritalarını, astrolojiyi konu olarak alan atölyeler düzenlemekteyim. Bir meditasyon tekniği olan Work için FMK’da asistan eğitmenlik yaptım. Oradan çıkan ‘Her şey bizim için oluyor’ kitabında yazım var. Yazı ile tekrar buluşmama, bir yerde okuduğum söz yardım etti. ‘Çocukken kendiliğinizden yaptığınız işler, aslında sizin gerçekten çok zevk alarak yaptığınız işlerdir’. Bunun üzerine aklıma, çocukluğumda uzakta olan teyzeme yazdığım sayfalar dolusu mektuplar, her günümü anlattığım günlükler, okulda yazdığım değişik kompozisyonlar geldi. Bir şekilde okul, iş, evlilik ve çocuk derken yazıdan kopmuşum. Anneannemin ölmesiyle duygularımın kabarıp yazıya ihtiyaç duyduğum günden beri elimden bilgisayar ve kâğıt kalem düşmüyor. Sanalyazievine üye oldum ve orada çeşitli konular hakkında yazmaya başladım. ‘Meşe ile Kiraz’ adında 2014 yılında çıkan bir çocuk öykü kitabım var. İlgi alanlarım astroloji, tiyatro, bisiklet, yüzme ve yazı. Tam bir deniz tutkunuyum ve üç yıldız dalgıcım. Evliyim, iki çocuğum var.

Aralıklı oruca başlıyorum. Çocuk sahibi olmak için nasıl her hafta bir kutu iğneyi vücuduma batırıp anne olduysam, aldığım kiloları vermek için de her yolu denerim. Buna başlamak için 21 Mart’ı bekledim. Bu sabah “Ey Allahım, 90 derecelik açıyla gündüz ile geceyi eşitleyen Güneş, benim de 90 kilomu eritsin” diye dua ettim. Eşime “Artık her akşam 6’da yemek yiyelim, erken gel” deyince “Oldu hanım, kuaför salonuna gelenlere ‘Eşim akşam orucuna başlıyor, benim iftara yetişmem lazım’ derim” diye dalga geçti. Hep müşterilerine şaka yapar, benim hedeflerimle de dalga geçer zaten. Aslında bu hedefim de onun için, aynı çocuk hedefim gibi. Çünkü ne zaman duşa girse:

“Papatya gibisin beyaz ve ince

Eziliyor ruhum seni görünce” diye şarkı söylüyor.

Esmer tenim ile beyazlığı tutturamıyorum, bari inceliği tutturayım diyorum çünkü beyazlık ve incelik için eşimin ruhu eziliyor.

Sırf bu şarkı yüzünden papatyaya sinir oluyorum. Adına şarkı bile yazılmış. Belki de bu yüzden herkes “seviyor sevmiyor” diye onu yoluyor. Nasıl da dimdik duruyor. Kendisine nasıl güveniyor. Ona kızmak yerine onu örnek mi almak lazım acaba? Peki, sorun ölçülerde mi? Hayır değil çünkü papatya, başında o kadar ağırlık olmasına rağmen dimdik duruyor, aynı beyazlık ve incelik özelliklerine sahip olduğu halde, başını eğen nergis gibi değil.