Gözlüklerimi taktığım an önümde pencereler açılır. Google. Sonra haritalar. Pop-up bir haber düşüverir birden: “Göçmenlik ve şehir hafızası, anılar ve kültür ve aidiyet.”
Tıkla.
Kapat.
Junk ve cookie görmek istemiyorum geçmişimde.
Hatırlatma sesi.
Senden önce buradayım neyse ki. Zafer benim.
Saatle işimiz yok. Uyumadan sarhoşum. Evde tek aldığım anları bilerek kovaladım. Her şey sadece derin bir nefes için ve birdenbire akla düşen Türk kahvesi. Türk. Bakır cezvemi getirmişim iyi ki. Hiç de üşenmem hele konu ziyaret olunca. Köpüklü ve şekerli. Yanında da bademi. Üzerimde saten beyaz bir gecelik. Kaliforniya’dan başımı atıyorum sokaklarına. Piksel piksel gezindim tüm hızımla. Laleli çok değişmiş. Kesmedi ama gırgırla. Sokakta dolaşma videosu izlenir mi saatlerce? Bana hissettiriyor insanlığımı nedense. Açıktan açığa dolandım durdum bütün bir gün. Şimdi kavanozlarına girme vakti gizli kapaklı şehrin madenleri. Kapı çalınmaz, açılır anahtarla. Gülümsedim baktım bu kez durumuma. Duşu dar evimin. Mutfağıysa geniş. Ereksiyon danışmanı eşimin işiyse bir hayli iş.
Daha neler var neler? “Hesabımdan defol git,” demişler kızın İnstagram’ında. Şişman kız artık sözünü sakınmıyor bütün dünya pozisyonlarına.
Uykuları insan olduğunu düşünen de insan değil zaten, öylesine bir garip haller. Ağlamam olaysa ben de bir daha ağlamam bugünden yarınına.