Deniz tarafındaki pencerenin yanına giderek uzaktan baktı bitmemiş heykele. “Kaburgalarını iyice belirginleştirmeliyim. Göbeğin çevresinin de biraz çukurlaşması lazım.” Acı bir gülümseme takıldı dudaklarına. “Galiba 21 Mart’a kadar yetiştiremeyeceğim. Buse, gittiğin yerden izliyor musun sevgilim beni?” Atölyenin giriş kapısına giderek oradan da inceledi. “Çaresiz görünmüyor. Başı biraz daha eğik olmalı.” Derin bir nefes alıp umutsuzca bıraktı. Uğraştığı pek çok çalışmanın artık istediği gibi olmamasının tek sebebi yaşadığı acıydı. Dostlarıyla buluştukları bir akşam yemeğindeki sohbette doğallığın daha çekici geldiğini söylediğinde, “Peki burnum” demişti Buse. “Sen ona da karşı çıkmıştın hatırlarsan. Bak, yüzümdeki ifade yumuşadı.” ”Sert halini de seviyordum ben aşkım” diyerek işaret parmağını Buse’nin burnuna bastırdı gülerek. O gün düşmüştü aklına sergiye sıfır beden bir heykel yapmak. Ertesi günün sabahında atölyeye gelirken aldıkları nergisler suyun içinde solmuştu. Eğilip onlara baktı. Dokununca dökülmeye başladı yaprakları. Kurumuş nergislerin yanındaki malzeme kutusundan aldığı aletlerle heykelde değişiklik yaparken rehberinde kayıtlı olmayan bir numara aradı. Karşısındakini ikna etmeye odaklı gayet kibar bir sesti telefondaki. “Merhaba, Selim Bey’le mi görüşüyorum? Afrodit Estetik Merkezi’nden arıyorum. Buse Hanım’a ulaşamadık. İkincil numara olarak sizin telefonunuz kaydedilmiş. Buse Hanım’ın randev…” Kalbin üst kısmındaki kaburgaları zımparalarken telefondan hâlâ ses geliyordu. “Alooo, Selim Bey! Alo, orda mısınız?”