Kafanı kaldırıp bakmıyorsun bir türlü. Masa örtüsünün desenini sevdiğinden mi yoksa gözlerimin yüzünde varacağı noktayı iyi bildiğinden mi, bilmiyorum. Ama buna ilgisizlik demeden önce, sağ el işaret ve orta parmağımı gövdesiz bir adamın iki bacağına dönüştürüp yürüyorum masanın üzerinde. İlgini çekebilmek için yapmayacağım şey yok ama konuşmak istemediğin zaman bu ucuz numaralar sana sökmez, bunu biliyorum.
Sessizliğinde huzur veya öfke olmalı insanın. Hani zahmet edip konuşmuyorsa ya çok yorgundur, huzur istiyordur ya da çok sinirlidir, bütün gürültülere kapatmıştır kendisini. Bunların ikisi de bize yabancı durumlar. Bu evi kale hâline dönüştürüp içine tıkışıp kaldığımızdan beri, lüzum görmedikçe tek bir cümle bile kurmuyoruz. İşten döner dönmez büyük bir panikle kendimize saklanacak odalar buluyoruz, o kadar.
Yenilik isterken insan, evvela eskisinin işe yaramadığına ikna olmalı. Bir gece seni müzikle karşılayıp biraz dans ettikten sonra, gözlerinin içinde gördüğüm heyecanın değişim sembolü olmasını ne çok isterdim. Oysa biraz içtikten sonra, yine konuşmadan uzun bir sevişmeyle barışmaya çalıştık. O gece bir sırdı. Ama ertesi gün sessizlikle dolup taştı odalar, çekildik köşelerimize. Bir şekilde yeniden tanışmazsak ne bu umutsuz bekleyişimiz sona erecek ne de sevgisizliğimiz. İyisi mi gidip kadehlerimizi doldurayım ben. Sen de kendinden bahset biraz. Mesela ismini söyleyerek başlayabilirsin.