İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar insan kaynakları yöneticisi olarak çalıştı. “Dissonance or Harmony” isimli ilk kitabı, 2018 yılında Amazon’da İngilizce olarak yayımlandı. Serkan Parlak editörlüğünde hazırlanan ve Günce Yayınevi’nin yayımladığı “Cemil Kavukçu Öykücülüğü - Kasabadan Kente Doğru” isimli çalışmada, Cemil Kavukçu’nun iki öykü kitabı analiziyle yer aldı. Oggito, Edebiyat Haber, Ecinniler dergisi, Dönüşüm ve Edebiyat Nöbeti’nde denemeleri ile kuramsal yazıları; Notos, Son Gemi dergisi, Edebiyat Haber, Trendeki Yabancı ve Oggito’da öyküleri yayımlandı.

Sıcaklığın davranışlar üzerindeki etkisi, edebiyata türlü şekillerde yansır. Sıcaklık ve sıcak iklimler genellikle duygusal durumlarla ilişkilendirilir. Güneş, beyinde serotonin salgılanmasını tetikler. Böylece kişi kendini iyi hisseder. Sıcak samimiyettir ama güneş ışınlarının amansızlığı edebî betimlemelerde huzursuzluk, sinirlilik hatta delilik düzeyine varabilen durumları da çağrıştırır. Issızlık ve yalnızlık temalarına eşlik eder sıcak. Karakterlerde savunmasızlık ve çaresizlik duyguları oluşabilir. Yazar; yoğun arzuları, yasak aşk ve gerilimi, aciliyeti betimlemek ya da atmosferde arka plan olarak kullanmak için kavrama başvurur. Karakterlerin, durumdan fiziksel veya psikolojik olarak nasıl etkilendiklerini analiz edebiliriz. Zaman zaman tutkularının esiri olmuş, fevri kahramanlar karşımıza çıkar. Kuvvetli ve zayıf yönleriyle, kırılganlıklarıyla hikâyeyi sürüklerler.

Kahramanların gözümüzü boyayan tutkuları, metinlerde sarsılmaz bir kararlılıkla ifade edilebilir. Bu şevk onlara amaç duygusu aşılar. Böyle karakterler genellikle karizmatik ve ikna edicidir, diğerlerini kendi yörüngelerine çekerler. Etraflarında yoğun duygular uyandırma becerileriyle alışılmadık ilişkiler yaratarak okurları da gelişen dramın içine dahil etmeyi başarır, anlatıya canlılık katarlar. Hevesleri bazen onları muhakeme yapamaz hâle getirir ve kurmacadaki ihtiyatsız yaklaşımları olumsuz sonuçlara yol açar. Potansiyel riskleri düşünmeden kendilerini ve başkalarını tehlikeye atacak durumlara balıklama atlayabilirler. Pervasızlıkları; yolculuklarını zorlaştıran, zaman zaman onları karmaşaya sürükleyen bir sarmala neden olabilir. Ateşli öfkeleri, tutarsızlıkları diğer karakterleri kendilerinden uzaklaştırabilir, etkili iletişimi engelleyebilir. Yasak bir aşkın peşinde koşarken veya asil bir meseleyi kendilerince savunurken arzularına bağlılıkları, onları tedbirli karakterlerden ayırır. Sonuç olarak, göze batan kusurlar; anlatıyı beklenmedik yönlere çekerek okurda bağımlılık yaratabilir. Okurun isteği de tam budur işte: kendi yaşayamadıklarını deneyimleyen karakterlerin metindeki geçit törenini izlemek.

İster içlerindeki şeytanla boğuşsunlar ister dış zorluklarla mücadele etsinler bu hayalî karakterler tutkulu seçimlerinin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalırlar. Ateşin, karakteri hem aydınlatabileceğini hem de tüketebileceğini fark eder okur. “İyi ki,” der bazen içinden, “orada değilim. Sadece deneyime seyirciyim.”

Albert Camus’un Yabancı isimli romanında Güneş, Meursault karakterinin farkındalığı için metafor görevi görür. Meursault hayatla, ölümün kaçınılmazlığı ve varoluşun absürtlüğüyle defalarca yüzleşir, farkındalık zincirlerinden kaçınmaya çalışır. Meursault, Güneş varken daha da kötüleşir. Isı, evrenin insan yaşamına karşı kayıtsızlığını sembolize eder. Güneşin parlak yoğunluğu, genel umursamazlığın ifadesi gibidir. 

Divan şiirinde ateş kavramı, yoğun duyguları dile getirmek için sıkça başvurulan sembollerdendir. Şairler zengin dil ve imgelerle metne derin anlamlar kazandırırlar. Ateş, şiirlerde farklı duyguları ifade etmek için kullanılır. Aşk ateşi, âşık tarafından hissedilen tutku ve arzuyu simgelerken; aşk acısı ateşi, sevgiliden ayrılmanın yol açtığı derin kederi ve ona olan özlemi anlatır.

Scott Fitzgerald, Muhteşem Gatsby‘de dramatik unsurları vurgulamak ve anlamı zenginleştirmek için sıcak kavramından yararlanır. Isı, tutkuyu veya karakterler arasındaki çatışmalı iletişimi sembolize eder. Sıcak; insanları sinirli ve rahatsız yapar, sorunları ve anlaşmazlıkları yüzeye çıkarır. Fitzgerald, ruh hâllerini ve gerilimleri göstermek amacıyla sıcaklık motifini kullanır. 

Isı kavramı; Juan Rulfo’nun eserlerinde, özellikle de ünlü romanı Pedro Páramo’da önemli rol oynar. Roman, aşırı sıcağı ve kuraklığıyla tanınan kurgusal bir Meksika kasabasında geçer. Kavurucu sıcak; ortamın sertliğini ve ıssızlığını, karakterlerin psikolojik ve duygusal çalkantılarını simgeleyen mecazi bir unsur hâline gelir. Pedro Páramo’daki sıcak, hikâyenin ürkütücü ve gerçeküstü atmosferine de katkıda bulunur. Etraftaki umutsuz ruhlar ve sıcak, romanda kurgulanan mekânın konumuyla bağlantılıdır. Karakterlerin yaşadığı izolasyonu ve yalnızlığı yoğunlaştıran bir unsur olur. Rulfo’nun çalışmalarındaki sıcak kavramı, Meksika’daki kırsal toplulukların karşılaştığı zorlukların betimlenmesine destek verir. Kırsaldaki yaşamın sert gerçeklerini anlatan atmosfer, okurun temayı içselleştirmesine yardım eder. Yine Rulfo’nun Bize Toprak Verdiler öyküsünde, sıcağın etkisini iliklerinde hisseder okur. “Hiç konuşmayan, sıcaktan konuşma isteğini bile yitiren” karakterlere kaptırır kendini. Kelimeler bile sıcaktan ısınır, başka bir şeye dönüşür. 

Yaşar Kemal de romanlarında okura, Çukurova’nın sıcağını, pamuk tarlalarında çalışanların döktükleri teri hissettirir.

Gabriel García Márquez’in en iyi öykülerinden biri olarak kabul edilir Salı Siestası. Satırlarda gezinirken sıcağı içinde hisseder okur. “Mağazalar, belediye büroları, devlet okulu on birde kapanmış, saat dörde biraz kalaya kadar açılmamıştır.” Ağustos ayının ateş gibi öğle sonrası saatlerinde kasabada siesta yapanları hayalimizde canlandırabiliriz. Kulağımızda ağustos böceklerinin sesleri, derimizi yakan ateşle, biz okurlar da minik bir siestaya niyetlenebiliriz.